Resim, Sanat

Alexandre Cabanel ve Fallen Angel Analizi

Merhabalar. İnsanlık tarihinin tüm dönemeçlerinde “kötülük sorunu”, kültürel belleğin meselesi olmuştur. İnsanlık, savaşlarda ve doğal felaketlerde, delilik ve cinnet anlarında veyahut sosyal adaletsizliğin yarattığı radikal yıkımlarda bir “kötülük kişileşmesi” olmadan çok az yol alabilmiştir. “Mutlak kötülük” düşüncesini besleyen ilk örneklerden biri de “İblis veya Şeytan”dır.


“Şeytan”ın doğumuna uzanmak, derin ve çok boyutlu bir konu. Tarih, felsefe, antropoloji, teoloji, sosyoloji, psikoloji gibi birçok alanla dirsek teması içinde. Sizlere anlatmak istediğim konu, sizi bu konuda bilgilere boğmadan (elimden geldiğince) beni en çok etkileyen ve “Şeytan, Lucifer” üzerine düşünmemizi, belki de empati yapmamızı sağlayan eserlerden biri: Alexandre Cabanel’in fırça darbeleri ile vücut bulan,  Fallen Angel (Düşmüş Melek) tablosu.


Ressamlar ve eserleri üzerine konuşmayalı epey olmuştu efenim, buyrun, Cabanel’i tanıyarak başlayalım.


Alexandre Cabanel


Cabanel’in hayatı, tam bir başarı öyküsü. Kendisi, Montpellier’de dünyaya geldi. Henüz on yedi yaşındayken Paris’te Ecole des Beaux-Arts‘a girdi. Ünlü ressam François-Édouard Picot ile çalıştı ve meşhur Paris Salonu’na kabul edildi. Yirmi iki yaşında Prix de Rome bursunu kazandı.1863’te Enstitüye üye olarak seçildi ve 1864’te École des Beaux-Arts‘ta profesör oldu. 1865, 1867 ve 1878 yıllarında Paris Salonu’nda Büyük Onur Madalyası’na (Grande Médaille d’Honneur) layık görüldü.


Empresyonistlere aktif olarak karşı çıkan Cabanel, onların Paris Salonu’na girmemeleri için uğraşmış, özellikle Édouard Manet (aralarında Manet’in Olympia tablosu nedeniyle husumet olmuştur) olmak üzere empresyonist ressamların tablolarını salona kabul etmemiş, bu yüzden Salon des Refusés‘in (Reddedilenler Salonu) kurulmasına yol açmıştır.


Cabanel, tarihi, edebi, dini ve mitolojik (Kleopatra, Shulamith, Phaedra, Desdemona, Ophelia, Francesca da Rimini, Adam vs) konularda tablolar yapmış, Paris Salonu’nun bir tür sembolü haline gelmiştir. Kendisi aynı zamanda Napolyon’un favori ressamlarındandır. On dokuzuncu yüzyıl akademik resminin en iyi örneklerinden ve Cabanel’in en meşhur eserlerinden biri olan Venüs’ün Doğuşu, Napolyon tarafından satın alınmıştır.


Gelelim Fallen Angel’a…



Cabanel, bu tabloyu 1847’de yapmıştır. O yıllarda henüz enstitüye üye olarak seçilmediği için eseri yaptığı dönemde (tarih konulu bir sergi için) sanat çevrelerince oldukça eleştirilmiştir. Roma’da hiçbir öğrenci Şeytan’ı içeren bir tablo sunmadığından konu sergi jürisini şok etmiştir. Çünkü Cabanel, tabloda Lucifer’i yani Şeytan’ı tasvir etmiştir. Eseri inceleyen akademisyenler ve jüri üyeleri, tarih ile şeytanın ne alakası var diyerekten, eserini romantik tarzda sınırlandırdığı için Cabanel’i eleştirmiş ve şöyle demişlerdir: “Hareket yanlış, teknik ressamlık belirsiz, icra yetersiz.” (Kaynaklarda aynen böyle geçiyor. Bknz. LAcadémie des Beaux-Arts, Güzel Sanatlar Akademisi Tutanakları)


Efenim Cabanel haliyle çılgına dönmüştür. (1846’da da  Agamemnon’un oğlu atletik Orestes’in geniş bir çıplak resmini yapmış ve akademi bunu da berbat bir kompozisyon, bu ne beceriksizlik vs diye eleştirmiştir. Bu yüzden Cabanel, akademi ile bir çatışma halindedir.) Daha sonra üyesi olacağı akademideki jüri üyelerini geri kafalılıkla suçlamış ve tablo da yıllarca kabul görmemiştir.


Cabanel’in Fallen Angel’daki esin kaynağının John Milton‘un epik şiiri Paradise Lost olduğu söylenir. Milton’un eserinde beş melek yer alır: Moloch, Belial, Mulciber, Mammon ve Beelzebub. (Daha çok Lucifer olarak bilinen Beelzebub)


“Better to reign in Hell, than serve in Heaven. (Cennette hizmet etmektense, cehennemde hüküm sürmek daha iyidir.)” John Milton


“Mutlak kötülük” düşüncesini besleyen ilk örneklerden biri “İblis veya Şeytan”dır, demiştik. Çok derine inmeden, şeytan Tevrat’ta şu şekilde geçiyor:


“…Güzellerin ve bilgelerin en mükemmeliydin. Eden’de, Tanrı’nın bahçesindeydin. Giysilerin hep güzel taşlarla — yakut, zümrüt, aytaşı, beril, onix, safir, turkuazla — ve altın işlemelerle süslüydü. Bunlar sana sen yaratıldığın gün verildi. Seni kudretinle ve gücünle bekçim yaptım. Tanrının kutsal dağına gidebiliyor ve ateş tarlalarında yürüyebiliyordun. Yaptıklarından tamamen muaf tutulurdun ta ki için kötülükle dolana dek. Bu varlık içinde bile daha büyük şiddet yarattın ve günahkar oldun. Seni tanrının dağından men ettim ve seni bekçilik ettiğin ateş tarlalarından sürgün ettim. Güzelliğin yüzünden için kibirle doldu ve bilgeliğini kendi ünün için harcadın. Seni içine hapsettiğim ateşle beraber Dünya’ya attım. Seni takip edenlerle beraber sonunuz ateşler içinde küle dönecek. Çok feci bir sona geldin.” Ezekiel 28:12–19


Şimdi gelelim tabloyu yorumlamaya…



Lucifer’in ifadesinin ardındaki psikolojik çıkarımlar çoktur: Ağlayan bakışları utanç, ego, isyan, hayal kırıklığı, öfke ve dışlanmaya aynı anda bir tepkidir. Kibrinden dolayı boyun eğmeyi reddetmiş, hırsının kurbanı olmuş ve cennetten henüz sürülmüştür. Hem babası tarafından dışlanmış, azarlanmış bir çocuğun kırgınlığı hem de intikam almaya yeminli, dizginlenemeyen, hırslı birini görüyoruz.



Yüzünü koluyla gizlemesine rağmen gözlerindeki ifade bize birçok duyguyu aynı anda yaşatıyor. Lucifer’in yüzünü örtmesi, büyük olasılıkla arkasındaki gökyüzü manzarasına bir tepki, hem oradan düşüşünün hem de artık var olamayacağı bir boyutun yaralayıcı bir hatırlatıcısıdır. Gizlenme, şeytanın yenilgiyi kabul etmesine karşı nihai koruması haline gelir. Yine de daha yakından incelendiğinde, gözleri bize hikayenin bitmediğini, gerçek isyan eyleminin henüz başlamadığını ve Şeytan’ın motivasyonunun intikamdan kaynaklandığını söylüyor.

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  The Feast in the House of Levi, Paolo Veronese


Körelmiş beyaz tüyleri, onun eski gökselliğinin kalıntıları ve vücudundaki kasların belirgin ve kasılmış olması, içindeki hırsı, öfkeyi, intikam arzusunu yansıtıyor.


Efenim tabii her şeyde olduğu gibi bu konuda da farklı yorumlamalar var. Kimileri Lucifer’in duygu gösteriminin tamamen yapay olduğunu, sunduğu yaralı kılığının, bilmeyen ve şefkatli olanı cezbetmek için kullandığı bir enstrümandan başka bir şey olmadığını söylüyor.


Alexandre Cabanel, şeytan tasvirini büyük ihtimalle Tevrat metinlerinde geçen yukarıda alıntılamış olduğum haline dayanarak, Lucifer’ı oldukça çarpıcı resmetmiş. Lucifer canavarca tasvir edilecek olsaydı, baştan çıkarma havası büyük olasılıkla ortadan kalkardı. Netflix‘teki Lucifer dizisindeki çekici adam Lucifer Morningstar da bildiğiniz üzere yeryüzüne düşmüş bir melektir. Morningstar nereden geliyor, diyecek olursanız, şöyle efem: Lucifer, Latincede Venüs gezegeninin sabah saatlerindeki halini tanımlamak için kullanılmış isimlerden (ve aynı zamanda şeytanın isimlerinden) biridir. Latince lux “ışık” ve ferre “taşımak” kelimelerinden geliyor. Yani; ışık-getiren, Venüs, sabah, Lucifer, Morningstar. Bir aydınlanma geldi mi? O halde çıkışa doğru ilerleyelim…



Şeytan, insanları günah işlemeleri için manipüle etmeye çalışsa da aslında en derin arzularını mı ortaya çıkarır? Kendinizi bir anda Lucifer’la empati yaparken bulacağınız bu eserde, Lucifer’ın yüzünde anlaşılmamaktan, değersizleştirilmekten gördüğümüz bu acı, aslında Alexandre Cabanel’in duygularının bir yansıması olabilir mi? Akademiye olan başkaldırısı, dönemin çizgisinden bambaşka olan karşılıklı duygu aktarımı Cabanel’i düşmüş bir melek yapar mı?


Görüşmek üzere…


Kaynak:


https://arthistoryproject.com/artists/alexandre-cabanel/fallen-angel/

https://www.museebeauty.com/blogs/glaze/fallenangel

https://www.academiedesbeauxarts.fr/

https://mydailyartdisplay.wordpress.com/tag/the-fallen-angel-by-alexandre-cabanel/

https://www.tarihlisanat.com/alexandre-cabanel-dusmus-melek/

https://en.m.wikipedia.org/wiki/Alexandre_Cabanel