Ben geldim, açılın. Sizlere, çok sevdiğim, 36 yıl tutunabildiği kısa hayatına veda ederken, “Bu çılgınlığın sonu geldi.” diyen, delilik ile dahilik arasındaki yakışıklı bir adamın; ressamlığı, sanat hayatı, aşkı, bohem yaşamı ve dramatik ölümünü anlatmaya geldim. Mendilleriniz hazırsa başlayalım:
1900’ lerin başı, Paris sokakları, eğlence hayatı, bohem yaşam ve dramatik bir ölüm. Gururlu resimler ve fütursuz bir kişilik: Amedeo Clemente Modigliani. İçiyor, sevişiyor, dans ediyor, çiziyor ve yine çiziyor. “Kısacası hayatım umurumda bile değil.” Bu söz, henüz küçükken başlayan zorlu hayatında, hastalıklarıyla savaşan ve yoksullukla mücadele eden, ne yazık ki değeri sonradan anlaşılan sanatçılardan biri olan Modigliani’ ye ait.
Modi; 1918′ de, italya’ da, Yahudi bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Kültürlü bir aileye sahipti, babası pediatrist, annesi gönüllü bir sosyal çalışandı. Henüz on yaşında iken tüberküloza yakalanan Modigliani, hayatı boyunca bu hastalığın gölgesinde yaşadı. On üç yaşında, çok sevdiği babasını kaybetti. On dört yaşında annesi onu sanat okuluna kaydetti ve kelebek kozasından çıkmaya başladı. Paris’e giderek, beş parasız sanatçıların yaşadığı bir semte taşınıp, Pablo Picasso’ya komşu oldu. Picasso ile arkadaşlıklarının, ileride çok değişik haller alacağından habersizdi tabii.
En az Modi kadar hayranlık duyduğum, hayatının aşkı, Jeanne Hebuterne’ den söz etmek istiyorum:
Jeanne, dindar Katolik bir aileye sahipti, on dokuz yaşında babasına karşı çıkıp, Colarossi Akademisi’nde resim eğitimi almaya başladı. Ondan on dört yaş büyük Modigliani ise aynı akademide resim dersleri veriyordu ve böylece resim dersinde tanıştılar. Jeanne, Modi’nin modeli oldu, ateş bacayı sarıyor derken aralarındaki o büyük aşk başladı. Modi’ nin Yahudi olmasından ve aralarındaki yaş farkından dolayı, Jeanne’nin ailesi ilişkilerine şiddetle karşı çıktı. Yıllar süren fırtınalı ilişkiden sonra, Jeanne ailesini geride bırakıp sevdiği adamla evlendi.
Yaratıcılığa giden yolun meydan okuma ve düzensizlikten geçtiğine inanan Modigliani, eserlerinde, Nietzsche, Baudelaire, Carducci gibi isimlerden etkilendi. Uzun yüz, uzun boyun deyince akla ilk gelen isim elbette. Cemal Süreya’nın “Aslan Heykelleri” şiirine konu olan Modigliani, boyun tasvirleriyle ünlüdür.
“Olduran yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum kaç kişi / bir senin gözlerin var zaten daha yok / ya bu başını alıp gidiş boynunda ki / Modigliani oğlu Modigliani”
Enteresan şekilde hiçbir eserinde modellerin gözlerini tam çizmemiş, siyah, derin bir boşluk şeklinde tasvir etmiştir. Bu durumu, kendi portlerinden yola çıkarak, “Resimlerinde neden gözlerimi göremiyorum?” diye soran eşi Jeanne, şu cevabı almıştır; “Ruhunu gördüğümde gözlerini çizeceğim.” Anlatmak istediğim çok detay var fakat açınız, okuyunuz efenim.
Günler geçip gider, Jeanne ikinci çocuklarına hamiledir ve Modigliani’ nin sağlığı gittikçe kötüleşmektedir. Modi, resimlerinin satılmasını umursamayan ve zamanının zengin ressamlarının aksine beş parasız yaşayan, sosyetenin övgülerine rağmen kendi tutumunu sergilemekten çekinmeyen cesur biriydi ama alkolikti, hayatının aşkı hamile eşi, çocuğu, bir de ilerleyen hastalık vardı. Modigliani, en popüler ve ileride en değerli olacak tablolarını yaptı. Ne yazık ki yaşadığı süre boyunca hiçbir zaman eserlerini iyi bir ücrete satamadı. Sattığı tek tük resimler için aldığı cüzi miktarda parayı da zaten hemen alkol ve esrara harcıyordu.
Ve gözyaşlarının sel olduğu bölüme geliyorum: Utrillo, Diego Rivera, Picasso ve Soutine gibi sanatçıların katılacağı bir yarışma düzenlenecekti. Modi, yoksulluk içinde, son bir umutla -hayatı boyunca yapmadığı bir şeye- ödüllü olan bu yarışmaya katılmaya karar verdi. Dönemin iki rakip sanatçısı, Picasso ve Modigliani idi. Picasso katılacak mı katılmayacak mı derken, Modi, katılacağını öğrendi ve hamile olan aşkını resmetmeye başladı ama ilk defa gözleriyle birlikte! Çünkü ona göre sevgilisinin güzelliği, ruhu, gözlerindeydi. Onu çizmezse eksik kalacaktı.
Yarışma bitmişti. Ödüllerin açıklandığı salonda Modigliani hariç herkes bulunmaktaydı. Picasso’ nun yaptığı resim ise Modigliani’ nin resmiydi. Ve Modigliani o gün, ilerlemiş tüberküloz ve menenjit yüzünden yaşamını kaybetti. Çok daha acısı, hayatının aşkının toprağa verilişinden iki gün sonra, ikinci çocuğuna hamile olan Jeanne, kendini beşinci kattaki odasının penceresinden atarak intihar etti. Geride kalan on beş aylık kızlarını Modigliani’ nin kız kardeşi Florence evlatlık aldı. (Kızları büyüdü ve Modigliani: Man and Myth adında, babasını anlatan bir kitap yazdı, okumak isteyenlere tavsiyedir.)
Evliliklerine şiddetle kadar karşı çıkan Jeanne’ nin ailesi, onun Modigliani’ nin yanına gömülmesine razı oldu. Şimdi ise bebekleriyle birlikte aynı mezarda yatıyorlar. Modigliani’ nin mezar taşında, mutluluk ve şöhret anında ölüm tarafından yakalandı; Jeanne’ ninkinde ise, sıra dışı fedakârlığa dek sadık bir eş, yazıyor.
Etrafı saran, ciğerlerden gelen yanık kokusu eşliğinde sona doğru gidelim. Filmini mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.
When you login first time using a Social Login button, we collect your account public profile information shared by Social Login provider, based on your privacy settings. We also get your email address to automatically create an account for you in our website. Once your account is created, you'll be logged-in to this account.
DisagreeAgree
I allow to create an account
When you login first time using a Social Login button, we collect your account public profile information shared by Social Login provider, based on your privacy settings. We also get your email address to automatically create an account for you in our website. Once your account is created, you'll be logged-in to this account.
DisagreeAgree
18 Yorum
Eskiler
En YenilerBeğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Boran kaya
5 yıl önce
Ya okurken gözlerim doldu hayatının belki de en güzel gününde ölmek bir insan için en acı tablo olur sanırım film tavsiyeni de aldım kesinlikle izleyecem yüreğine sağlık
pınar saygın
5 yıl önce
Ya zaten Moralim bozuktu iyice bozuldu neden öyle olmuş ki tanrı bir kaç gün daha bekleyebilirdi:( yine güzel bir yazı ele almışsın eline sağlık..
Dilan
5 yıl önce
Modigliani, beni çok etkileyen yaşam hikayesine sahip ressamlardan biridir. Okurken bir daha aynı acıyı hissettim. Filmi de hüzne boğuyor insanı. Gözler ne çok şey ifade ediyordu Modigliani için, belki de manayı bu kadar derinden hissettiği için tabloların da gözleri eksik bırakıyordu. Anlamak, kendinden eksilmenin/tamamlanmanın bir parçasıdır . Her çağda devam süregelen popülizm ve etiket merakının bir parçası olmadığı için gerçek bir entelektüel ressamdır. Acı veren bir diğer hadise ise, tıpkı Mozart gibi mezarını kaldıracak üç beş kişi dışında, kimse ölüsüne bile sahip çıkmamıştır.
Veli Ynr
5 yıl önce
Modi’yi sevgili atölye hocam Emre Tan sayesinde tanımıştım. Modigliani gibi o da 30’lu yaşlarında bizlere veda etti. Salome’den okumak ayrı bir keyif verdi efendim 🙂
Ulaş yıldırım
5 yıl önce
Yine çok güzel bir konuya değinmişsin filmi izlerken bende göz yaslarima hâkim olamamıştım kalemine sağlık.
Sevgi
5 yıl önce
Çok sürükleyici ve etkili bir yazı olmuş emeğinize sağlık Salomé …
Rojiin
5 yıl önce
Yazın kadar film önerinde mükemmel ellerine yüreğine sağlık
Necla Akalın
5 yıl önce
Çok derinden etkiledi beni bu hikaye. Birçok kısmı o kadar çok işledi ki içime. Mesela modi’nin ruhunu görünce çizeceğim gözlerini demesi ve her tabloda gözlerin bir karanlıktan ibaret olması, çok etkiledi beni. Geçen ki ele aldığınız hikayenin aksine bunun sonu kötü bitmiş, hatta baya kötü. Eşinin karnında çocukla intihar etmesi eşini bu denli sevmesi, olağanüstü gerçekten. Günümüzde sevgi diye birşey kalmamış. Ciğerimizi yaktın salome.
Ciwan Ayaz
5 yıl önce
Ah Modi ah, filmi beni hüzne boğmuştu. Egon Schiele’nin zayıf, hastalıklı ve hüzünlü figürlerini bana bırak lütfen. Yazma 🙂
Ya okurken gözlerim doldu hayatının belki de en güzel gününde ölmek bir insan için en acı tablo olur sanırım film tavsiyeni de aldım kesinlikle izleyecem yüreğine sağlık
Ya zaten Moralim bozuktu iyice bozuldu neden öyle olmuş ki tanrı bir kaç gün daha bekleyebilirdi:( yine güzel bir yazı ele almışsın eline sağlık..
Modigliani, beni çok etkileyen yaşam hikayesine sahip ressamlardan biridir. Okurken bir daha aynı acıyı hissettim. Filmi de hüzne boğuyor insanı. Gözler ne çok şey ifade ediyordu Modigliani için, belki de manayı bu kadar derinden hissettiği için tabloların da gözleri eksik bırakıyordu. Anlamak, kendinden eksilmenin/tamamlanmanın bir parçasıdır . Her çağda devam süregelen popülizm ve etiket merakının bir parçası olmadığı için gerçek bir entelektüel ressamdır. Acı veren bir diğer hadise ise, tıpkı Mozart gibi mezarını kaldıracak üç beş kişi dışında, kimse ölüsüne bile sahip çıkmamıştır.
Modi’yi sevgili atölye hocam Emre Tan sayesinde tanımıştım. Modigliani gibi o da 30’lu yaşlarında bizlere veda etti. Salome’den okumak ayrı bir keyif verdi efendim 🙂
Yine çok güzel bir konuya değinmişsin filmi izlerken bende göz yaslarima hâkim olamamıştım kalemine sağlık.
Çok sürükleyici ve etkili bir yazı olmuş emeğinize sağlık Salomé …
Yazın kadar film önerinde mükemmel ellerine yüreğine sağlık
Çok derinden etkiledi beni bu hikaye. Birçok kısmı o kadar çok işledi ki içime. Mesela modi’nin ruhunu görünce çizeceğim gözlerini demesi ve her tabloda gözlerin bir karanlıktan ibaret olması, çok etkiledi beni. Geçen ki ele aldığınız hikayenin aksine bunun sonu kötü bitmiş, hatta baya kötü. Eşinin karnında çocukla intihar etmesi eşini bu denli sevmesi, olağanüstü gerçekten. Günümüzde sevgi diye birşey kalmamış. Ciğerimizi yaktın salome.
Ah Modi ah, filmi beni hüzne boğmuştu. Egon Schiele’nin zayıf, hastalıklı ve hüzünlü figürlerini bana bırak lütfen. Yazma 🙂