Genel, Psikoloji

Batık Maliyet/Bedel Sendromu (Sunk Cost Syndrome)

Her gün zihinsel ve fiziksel sağlığımızı etkileyen birçok karar alıyoruz. Bu kararların her biri, şüphesiz, hem anlık hem de zamansal olarak çok sayıda değişkenden etkileniyor. Yangında ilk kurtarılacak olan, duygularımız. Onlara halel gelmesin, rahatsızlık hissi bünyemizi sarmasın diye, düşüncelerimizi manipüle etmeye, gerçek ve doğrudan vazgeçmeye, her an ve farkında bile olmadan razıyız. Peki ama neden?


Batık maliyeti, gelecekteki fayda yerine geçmiş maliyete odaklanmak olarak düşünebiliriz. Gelecekte ne elde edeceğinizden çok, bir şey için “ne ödediğiniz” ile ilgileniyorsunuz. Batık Maliyet/Bedel Sendromu (Sunk Cost Syndrome), riskli durumlarda aldığımız kararlarda gösterdiğimiz bir yanlış yapma eğilimine verilen addır. Ulaşmaya çalıştığımız sonuca bir türlü ulaşamıyoruz, fakat ödemiş olduğumuz bedelden vazgeçmemek için batık yolda ilerlemeye devam ediyoruz. Batık Bedel Sendromu, iktisattan biyolojiye, psikolojiden nörobilime kadar pek çok alanda üzerinde çalışılan, çok canlı bir konu.



Batık Bedel Sendromu olarak adlandırılan durumu ilk kez 1979’da yayımladıkları “Kazanç Teorisi: Risk Altında Karar Analizi” makalesinde formüle edenler, davranışçı iktisat psikologları Daniel Kahneman (2002’de Nobel ödülü aldı) ve Amos Tversky‘tir.


Daniel Kahneman ve Amos Tversky


Bireyler, önceden yatırılan kaynakların (zaman, para veya çaba) bir sonucu olarak bir davranış veya çabaya devam ettiklerinde batık maliyet yanılgısına kapılırlar (Arkes ve Blumer, 1985). Kayıptan kaçınma ve statü kaygısı ile ilgili olan bu yanılgı, devam eden bir taahhütten kaynaklanan önyargı olarak da görülebilir. Mutsuz bir evliliğin sözleşme gereği devam etmesi gibi.


Bir ilişkiye çok fazla duygusal yatırım yaparsanız, ondan kopmak çok zor olabilir. Bu sadece romantik ilişkiler için değil, herhangi bir ilişki için de geçerli olabilir. Belki de iyi arkadaşlarınızdan biri artık üzerinizde olumlu bir etki yaratmıyor, yıllarca süren duygusal yatırım, bağlarınızı koparma konusunda sizi çok rahatsız eder, ancak bunu yapmanız gerekebilir; ya da bir işe yatırım yaptınız ama size bir getirisi yok, ısrarla buna devam edemezsiniz. Halihazırda harcadığımız paradan değer elde etmekte ısrar ediyoruz. Para kaybetmemeye kararlıyız ama bırakmadığımız takdirde daha çok kaydedeceğiz ve bunu görmüyoruz. Kayıplarımızı azaltmak yerine, onları askıya alarak artırıyoruz, kayıplarımızı daha da kötüleştiriyoruz.



Kendinizi çıkmaz bir ilişkinin içinde bulursunuz, mutsuzsunuzdur ama “Vazgeçemem çünkü üç yılımı verdim, onca emeğim ne olacak?” dersiniz. “Kaybeden birine dönüşmeyi” veya zaten sahip olduğunuz şeye takılıp kalmayı haklıyorsunuz, çünkü itiraf edin; korkuyorsunuz. Sizin için çekip gitmeniz, zamanınızı veya paranızı boşa harcadığınız anlamına geliyor. Yatırımınızı, ona tutunarak geri kazanmaya çalışıyorsunuz çünkü artık işe yaramadığını kabul edemiyorsunuz.


Mesela sinema için bir bilet aldınız. Film başladı ve keyif almıyorsunuz ama sonuna kadar durup izliyorsunuz. Film için harcanan para/zaman telafi edilemeyeceği için, filmi ücretsiz olduğu zamana göre ödedikten sonra daha uzun süre izlemek batık maliyet sendromuna bir örnektir. Neden salonu terk edip gitmeyi düşünmediniz? Ya da bir konsere bilet aldığınızı varsayalım. Etkinlik gününde üşüttünüz. Hasta olsanız bile konsere gitmeye karar veriyorsunuz, çünkü aksi takdirde “param boşa gider” diye düşünüyorsunuz. Gittiğinizde eğlenecek misiniz sahi?


Yapılan bir çalışmada (Siniver, Mealem, Yaniv, 2013); örneğin, açık büfe olarak alabileceğiniz her şeye erişmeden önce ödeme yapmak zorunda kalan bireylerin, yemekten sonra ödemek zorunda kalanlara göre önemli ölçüde daha fazla yemek yedikleri ortaya konulmuş.



Peki bütün bunları kendimize, hayatımıza ve geleceğimize zarar vermek pahasına neden yapıyoruz? Bakalım araştırmacılar bu konuda ne diyor:


Batık maliyetleri karşılamak, kayıptan kaçınma ile açıklanabilir – kaybetme fikrinden veya hissinden hoşlanmazsınız (Wilson, Arvai ve Arkes, 2008); taahhüt teorisi – bedeli ne olursa olsun bir taahhüde takılıp kalırsınız (Kiesler, Nisbett ve Zanna, 1969); bilişsel uyumsuzluk teorisi – faydaları abartarak anlamlandırmaya veya bir maliyeti haklı çıkarmaya çalışırsınız (Festinger, 1957, 1961); olasılık teorisi ve kayıp çerçeveleri – değişimi kazançtan çok kayıp olarak çerçevelersiniz (Kahneman & Tversky, 1979); israf korkusu – bunun bir israf olmadığını kanıtlamak istersiniz, böylece işlerin daha iyi olacağını umarsınız (Arkes, 1996; Arkes & Blumer, 1985); ve değişim eylemsizliği – kısmen ani pişmanlık korkusundan dolayı değişime başlatmaktansa değişmemek sizin için daha kolaydır (Gilovich & Medvec, 1994; Gilovich, Medvec ve Chen, 1995).


Yani efenim, Batık Maliyet Yanılgısı, adı üstünde “yanılıyorsunuz”


Laboratuvarlarda yapılan çalışmalarda, sıçanlar son derece optimal bir strateji izleyerek, batık bedel peşinde koşmamayı beceriyorlar, insanlardan daha akılcılar. İnsanlar neden hatalarını kabul etmez ve tamamen mutsuz olmak pahasına ısrarla aynı hataları sürdürmeye çalışır?


Genellikle insanlar, davranışlarını haklı çıkarma eğilimindedirler. Bu öz-gerekçelendirme hesabına göre, insanlar arzu edilen sonuçları üretme olasılığı düşük olan girişimlere yatırım yapmaya devam ediyorlar. Çünkü bunu yapmamak, onlara göre ilk yatırım kararlarının bir “hata” olduğunu kabul etmek anlamına geliyor. Bunu kabul etmek yerine, kendilerine ve başkalarına “doğruluğunu” yeniden teyit ettirmek için daha yanlış bir girişimle ilk karara olan bağlılıklarını artırmayı seçiyorlar. Bu kendi kendini haklı çıkarma çabası, ilk karar için daha fazla kişisel sorumluluğun, yani daha fazla batık maliyetin ve yanılgının ortaya çıkması demek oluyor. Yanılgılar dünyasında batıp debelenmek buna deniyor. Gerçekten değiyor mu dersiniz?

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Okumak ve Anlamak


Batık Maliyet Sendromu, daha fazla yatırımı (yani mevcut davranışı) mantıksız bir şekilde etkileyen önceki yatırımları (yani geçmiş olayları) içerdiği için, yapılan araştırmalara göre bu yanılgıdaki kişiler, daha fazla depresyon belirtisi gösteriyorlar. Batık bedellerden vazgeçememe eğilimi, davranışsal bir sendrom olduğu gibi, karar mekanizmalarımızı etkileyen bir akıl yürütme yanlışıdır. Kişi rasyonel düşünmemekte, muhakeme sorunları yaşamaktadır. Destek almalıdır, hayatını mahvetmeye devam etmemelidir.


Batık maliyetlere dayalı kötü kararlar vermekten kendinizi kurtarmanın en önemli adımı, mantıksal yanlışlığı tanımaktır. Sadece bunun farkında olmak bile, gelecekte daha rasyonel kararlar almanıza muazzam bir şekilde yardımcı olacaktır. Tüm o zamanınızı veya çabanızı boşa harcadığınızı düşünmek istemezsiniz, evet. Zaman, çaba ve para açısından yapılan yatırımlar, bireyleri mutsuz oldukları bir ilişkide kalmaya ve yatırım yapmaya daha yatkın hale getiriyor, evet. İnsanlar, uzun vadede faydalı olacaklarını umarak tutmaya devam ettikleri kötü kararlara sıkı sıkıya bağlanıp, takılıp kalıyorlar, evet ama dışarıda akan bir hayat ve ihtimaller denizi var.


Bir dakikanızı ayırıp lütfen kendinize şu soruları sorunuz:


Sizi hiçbir yere götürmeyen bir şeye, birine bağlı kalarak, başka ilişkiler, iş veya hayat olasılığından vazgeçiyor musunuz? Yanlış karara bağlı kalmanıza neden olsa bile haklı olduğunuzu kanıtlamaya mı çalışıyorsunuz? Doğru – haklı olmak, mutlu olmaktan daha mı önemli? İlk kararı verirken tüm bilgilere sahip değildiniz, ancak şimdi – yeni bilgilerle – beklediğiniz şeyin bu olmadığı açık değil mi? Aynı çıkmazda başka birini gözlemliyor olsaydınız, batık maliyetleriyle kalmalarını mı oradan çıkmalarını mı önerirdiniz? Neden vazgeçme cesareti gösteremiyorsunuz? Yanlış kararların kurbanı olmayı seçmek size nasıl bir getiri sağlıyor yahut sizden neleri çalıyor? Kendinizle neden yüzleşemiyorsunuz?



İyi kararlar, iyi sonuçları garanti etmez (tıpkı kötü kararların, kötü olanları garanti etmemesi gibi). Bu tür koşullar altında rotayı değiştirmek, bir aptallığın kabulü olmak zorunda değildir. Bunu bir başarısızlık veya zayıflık olarak değil, ileriye doğru bir adım atma cesaretine sahip olmak olarak görmeliyiz. İşinize yaramayan veya size rahatsızlık verip mutsuz eden şeylerden vazgeçmekten korkmayın. Unutmayın, bir kapıyı kapatmazsanız, yeni bir kapıyı açamazsınız. Batağın içinde kalmayı kabullenip hayatı kaçırmaktansa, harekete geçiniz.


Bilim insanları, kişinin mevcut hareket tarzına devam edip etmemeye ya da kaynakları başka bir yere yönlendirmeye karar verirken batık maliyetlerin dikkate alınmaması gerektiğini söylüyor. Yani diyorlar ki; emek, zaman, para her ne ise giden gitti, artık geri gelmez, yeni olana odaklan. Geçmişi meşrulaştırmayı, gözümüzün önündeki hataları savunmayı bırakalım, geleceğe bakalım efenim, henüz geç olmadan ilerleyelim. Hayat; egolara, hırslara, “millet ne der”lere, korkulara kurban edilecek kadar uzun değil, varsın haksız olalım ama bu dünyadan göçüp giderken “yaşadım” diyebilelim…


Görüşmek üzere…


Kaynak:

•Arkes, H. R., & Ayton, P. (1999). The sunk cost and Concorde effects: Are humans less rational than lower animals? Psychological Bulletin, 125, 591-600.

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/

•Arkes HR, Blumer C. The psychology of sunk cost. Organ Behav Hum Decis Process. 1985;35(1):124–140.

http://psychology.iresearchnet.com/social-psychology/decision-making/sunk-cost/

https://en.m.wikipedia.org/wiki/Sunk_cost

www.psychologytoday.com/

https://acikradyo.com.tr/acik-bilinc/batik-bedel-sendromu