Merhabalar. Sizlere, belki de dünyadan gelmiş geçmiş en enteresan insanlardan biri olan, Salvador Dali ve Gala ile olan saplantılı -yine onlar kadar değişik- ilişkilerini anlatmaya geldim. Gala ile tanışmalarını ve ilişkilerini anlatmadan önce, gelin Dali’ yi ve çılgınlıklarını anlayabilmek adına, onun hayatına birlikte bir göz atalım.
Salvador Dali, 1904’de İspanya’nın kuzeyinde bir kasaba köyünde doğdu. Henüz 6 yaşındayken menenjitten ölen erkek kardeşinden tam 3 sene sonra dünyaya gelmişti. Dali, kardeşine ikizi kadar benziyordu ve ailesi ölen çocuklarının ruhunun onları bırakmadığını ve Dali’ nin bedeninde yaşadığına inanıyorlardı. Ölen çocuklarının ismi olan Salvador’ un adını yeni çocuklarına vermişlerdi. Bu olay Dali’ nin çocukluğunda büyük travma yarattı. Bu konuyla ilgili daha sonra şunları söyleyecekti: ‘Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu.. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.’ Ailesi, acı dolu kayıplarını unutmak için, çok sevdikleri çocuklarının ölüm gününde cinsel ilişkiye girmişler, Dalí ölen kardeşinin yerine gelmiş gibi düşünüyorlardı. Bu yüzden, daha küçük yaşta, cinsellik ve ölüm arasında ilişki olduğunu düşünmeye başladı. Bu, ileride yaşayacağı oldukça tuhaf cinsel dünyasının ilk habercileriydi. Kendisi, kadınlara dokunmaktan da kadınlar tarafından dokunulmaktan da nefret ediyordu.
Henüz on yaşındayken ilk self-portresini yaptı. (Tablonun adı: Hasta Çocuk) Çok sevdiği annesi yeteneğini fark edince, onu resim kursuna yazdırdı. Ilk sergisini, 14 yaşında açtı. 20’li yılların başında Madrid San Fernando Akademisine başladı. Ancak, anarşist hareketleri nedeniyle okuldan atıldı ve bir dönem hapishanede kaldı. Tam okulu bitireceği zaman finaller öncesi bir gün akademiden ihraç edildi. Sonraki yıllarda, Paris’te, Picasso’yla tanıştı. 10 yıl sonra, Londra’da Stefan Zweig onu Sigmund Freud’a tanıttı. Dali’nin Paranoyak-Eleştirel Yöntem adını verdiği bir tekniği vardı ve bu yöntemin icadında, Freud’dan etkilenmişti. Bilinç dışı sembol ve düşünceleri açığa çıkarmak, rüyalarını bir malzeme olarak kullanmak ve bunlara ulaşabilmek için çeşitli şeyler yapıyordu. Mesela, uykuya dalar dalmaz hemen uyanabileceği bir düzenek hazırlamıştı. Yattığı zaman elinde içinde anahtar bulunan küçük bir kase tutuyordu. Uykuya dalar dalmaz kolu düşünce anahtar da başına düşüyor, böylece uykuya dalma aşamasında hayal ettiği ilginç görüntüleri kaydedebiliyordu. Gerçekten manyak adam! Kendine absürt düşünceler telkin ediyor, tam o ruh haline girince uykuya dalmak için yatıyor, sonra anahtar düşünce uyanıp gördüklerini resmediyordu. Tekniklerini geliştirmesinde esin kaynağı olan Freud, ondan; “Dali’nin gözleri; hep büyüleyici bir dünyayı keşfediyordu. Dali hiçbir zaman taptığı esin perisi Gala’dan ayrılmadı, eve kendine duyduğu ihtiyaçtan daha fazla bir ihtiyaçla ona bağlıydı.” diye bahsetmişti. Normal insanlar kedisini, köpeğini yürüyüşe çıkarırken Dali karıncayiyeni ile şehirde gayet normalmiş gibi tur atardı. O meşhur fotoğrafı hepiniz bilirsiniz.
|
Dali ve Evcil Hayvanı |
Garcia Lorca’yla çok yakın bir ilişkileri vardı. Kadınlar pek ilgisini çekmiyordu. Onlar, sadece erotik fantezileri için gerekliydiler. Lorca ile ilişkileri hep eşcinsel ilişki olarak konuşuluyordu. Dali, eşcinsel olarak görülmekten korktuğu için Lorca ile dostluğunu bitirdi. Ilişkisini bitirmesinde bahane olarak da Lorca’ nın eserlerinde bulunan folklorik öğelerin geri bir tutum olmasını kullandı. Sonra zaten Lorca İspanya İç Savaşı’ nda Franco güçleri tarafından öldürülecekti, yazık olacaktı. Apolitik olduğunu ve politikayı kansere benzettiğini söyleyen Dali, Katalan olmasına rağmen İspanya İç Savaşı’nda General Franco’ya desteğini açıkladı, büyük çoğunluğu Marksist olan, diğer sürrealist sanatçıların tepkisini çekti. Bu dengesiz demekte hiçbir beis görmediğim adamın cinsellik hakkındaki düşünceleri de eserlerine yansıyordu.
Gelelim Gala’ ya efenim. Gala, Paul Eluard’ la evliydi -evet bildiğimiz şair Paul- ve bir kızları vardı. Paul, sanatoryumda veremle savaşırken tanışmıştı onunla, aşık olmuştu. Asıl adı, Helena Ivanovna Diakonava olan bu kadına, Gala ismini Paul vermiştir. Paul, Helena’ın hayatına girmesiyle kendini toplamış ve hayatı değişmiştir. Ona “Hayatımın Galası” demiştir.
Gala ‘yı, bizim edebiyat dünyasında birçok kişiyi kendine aşık eden Nahit Hanım gibi biri olarak düşünüyorum. Henüz Dali’ye kaçmamışken, evliyken Max Ernst adında bir de sevgilisi vardı. Dali, İspanya-Fransa sınırındaki çocukluğunun geçtiği kasabaya Bunuel’den Garcia Lorca’ya, Aragon’dan Picasso’ya kadar arkadaşlarını davet ediyor. 1927 yazında Dali’nin yakın arkadaşı Paul Eluard, Gala adını verdiği Helena ve kızı Cecile ile geliyor ve olaylar başlıyor. Dali Gala’ ya ilk görüşte aşık oluyor. Gala Dali’ den on yaş büyük, üstelik evli ve de çocuklu bir kadın. Dali, Gala’yla ilk tanıştığında, onun baskın karakterinden etkilendi. Otelin balkonundan işaretleşerek ertesi gün 11’de sahilde buluşmak üzere anlaştılar. Birlikte resim üstüne saatlerce konuştular, uzun yürüyüşler yaptılar ve git gide birbirlerine bağlandılar. Öyle ki Gala kocası ve kızını bırakıp Dali’ ye kaçtı.
Salvador Dali, Gizli Hayat kitabında şöyle yazmıştır: “Hep ileriye doğru giden, benim Gradiva’m, benim zaferim, benim eşim olmak onun kaderinde yazılıydı.” Gradiva ismi, Sigmund Freud’un ana karakteri olan, W. Jensen’ın romanının adından gelir. Gradiva, kitabın kahramanıydı ve ana karaktere psikolojik iyileşmeyi getiren de oydu. Tutkulu bir aşk yaşayan ikili, 1934 yılında evlendi. Gala Dali’ nin aşkı, arkadaşı, esin perisi ve modeli oldu, Dalí sürekli onu resmetti. Gala, Dali’nin çalışmalarında, Port Lligat’ın Meryem Anası’nda Kutsal Meryem olduğu gibi, genellikle dini rollerde sıkça rastlanan bir model.
Bu ikilinin cinsel hayatı hakkında, muhakkak bir yerlerde bazı yazılara denk gelmişsinizdir. Yukarıda Dali’ nin cinselliğe bakışına az biraz değindik. Yazılanlara göre, Dali’ nin aksine Gala’nın güçlü bir cinsel dürtüsü vardı ve hayatı boyunca, Dali’nin de Candaulism’ in uygulayıcısı olduğu için desteklediği, çok sayıda evlilik dışı ilişkisi oldu. Bunların arasında, eski kocası Paul Eluard da var. (Candualism sözlük anlamı olarak bir erkeğin partnerini ve/veya partnerinin görsellerini ve videolarını teşhir etmesi, başkaları tarafından izlendiğini bilmekten haz alması durumudur.) Dali, Gala’ nın başka erkeklerle olmasına izin veriyor, hatta ilişki sırasında onları izliyor ve bu acıyı araç olarak kullanıp resimlerini bu şekilde yapıyormuş. Kimi biyografi yazarları hiç birlikte olmadıklarını kimileri ise olduklarını söylüyor. Kendi menisinin tadını çok sevdiğini söyleyen Dali söz konusu olduğunda her şey doğru olabilirmiş gibi geliyor bana. Zira kendisi şöyle demiş: “Gala’yı mümkün olan en mutlu hale getirirdim, onu kendimden daha fazla önemserdim, ışıldaması için cilalardım onu, çünkü onsuz, her şey biter.”
Tabii yaşlandıkça işler değişmeye başladı. 1968’de Dali Gala’ya Pubol, Girona’da bir şato satın aldı ve Gala’nın izni olmadan gidemeyeceği konusunda anlaştılar. Söylenenlere göre; Gala, zamanın çoğunu, bir servet harcadığı genç erkeklerle şatoda geçirdi, hatta öldüğü zaman bile 22 yaşında bir sevgilisi olduğu söyleniyor. Gala, Dali’nin sanatından elde ettiği geliri çoğu genç, erkek sanatçı olan sevgililerine, para ve armağan olarak savuruyordu. Denildiğine göre, bir gün Dali tüm bunlara dayanamayıp Gala’yı öyle kötü dövdü ki, kaburgalarının ikisini kırdı. Dali’yi sakinleştirmek için, Gala ona büyük dozda Valium ve onu uyuşturacak diğer yatıştırıcılardan verdi. Daha sonra, iddiaya göre geri dönüşümsüz sinir hasarına yol açan “bir ya da daha fazla türde bilinmeyen miktarlarda amfetamin” verdi.
Gala, ciddi grip vakasından 10 Haziran 1982’de İspanya’ da öldü. İspanya’nın Pubol kentinde kocasından hediye olan şatonun toprağına gömüldü. Gala öldükten sonra Dali, adeta yıkıldı. Yemeden içmeden kesildi tabiri gerçek hayatta yerini buldu. Dali, ölümsüz olduğu saplantısına kapıldı ve ölümsüz olduğu için de yemek yemesine gerek olmadığını düşünüyordu. Midesine takılan bir boruyla yapay beslenme uygulansa da 84 yaşında kalp krizi geçirerek öldü. Öldükten sonra, cesedi ilaçlandı ve Figueras’daki müzesine hakim olan dev kubbenin altına gömüldü.
Bu çılgın ilişki hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Sizce aşk bir delilik hali midir?
Dali ruh hastası bence. Annesini meme kanserinden kaybettikten sonra Gala yi memesi açık şekilde çiziyor. Bence aşk değil bu hastalık.
Garcia Lorca abimize kazık atıp Hitler aşığı olan eski kavatlardandir kendisi. Karısını başka adamlarla birlikte olurken izlemek nedir? Bence delilik zaten bu. Aşk değil hastalık.
Hayatini sevgisini yani resmettigi tabloların içindeki gizemleri fetisleri kendi aşk hayatına ( normalde hayatını resmetmesi gerekirken psikopat!!!; Resimlerini hayatına uyarlamis) tablolardaki sonsuz fırça darbeleri gala da hayat bulmus
Hakikaten aşık bu adam.
Deliliğin onurunu kirleten, Franco yalaması puştun tekidir Dali. Günümüzün Yavuz Bingöl’ü
Herşeyi politik görüş açısından değerlendirmek🤔
Adam ressam 14 yasinda iken siyasi gorus olmadığı halde yapmış tablolarını aşık olmadan da yapmis ( ayrıca zwieg, Freud gibi dönemin psikopat manyak politik alolitik insanlarini tanımış)
Biraz da ben analatayım bu ruh hastalarını… Gala'yı tanımamızı Paul'e bir borç bilmeliyiz. Çünkü ilk kez Gala'yı Paul görmüş ve hemen ardından onun büyüsünü keşfetmiştir. Bu olay, bir caféde değil, bir düğünde değil, bir dergi çalışması toplantısında da değil, Paul, Gala'yı bir hastanede tanımıştır. Gördüğü anda da ona abayı yakmıştır. Ve asıl ismi yerine Gala demiştir ona. Ve bu güne kadar bu Rus güzel akıllarda hep Gala olarak kalmıştır. Gala ismine -Paul Éluard'ın Gala'ya Mektuplar, Çev. Kemal Özmen, Yky- ilk kez bu kitapta denk geldim. Bu kitap -kitap değil mektuplar-bence çok önemli bir bir eser. Herkesin bildiği doğaya, tabiata, ormana, arılara, kuşlara atıfta bulunan ünlü Fransız devrimci, sürrealist ekolünün en önemli şairi Paul Éluard aslında o kadar masum biri değil(miş). Hiç unutmam, mektuplardaki o cürretkar cümlelerini. Mektupları okurken, bir şairin eşine, sevgilisine olan özleminin temelini sekse ve cinselliğe bağlamasının sebebini açıkçası anlayamadım. Hatta bir mektubun arkasına vajina resmini çizmesini hiç anlayamadım. Paul'ün bu mektuplarda uzunca seyehatlere ve gezilere yalnızca gittiğini belirtir. Bu zamanlarda, eşiyle olan bağlarını işte bu şekilde ayakta tutmaya çalışır. Hatta bir kızları da olur. Buna rağmen kendine hakim olamayıp Gala'yı aldatır. İleriki tarihli mektuplarda çok acı çektiğini ekonomik sıkıntılar yaşadığını böylelikle Gala'ya evdeki sürrealist tabloları satıp ona para yollamasını sıkça söyler. O sırada ünlü Ingiliz yazar Thomas Hardy'nin Adsız Sansız Bir Jude romanını okumakta olduğunu ve çokça tesirinde olduğunu belirtir. (Bu romanı okudum, eger tesiri belli etseydi Paul'de Gala'yı aldatmazdı. Çünkü roman gayet masum ve içten bir roman) Bir şair -sanırım hiçbir kültürde bu durum sözkonusu olamaz- yaklaşık bir asır önce nasıl o zamanki dünyada var olan kültür normlarına karşı bu kadar kayıtsız kalabilir ki? Bir başka soru -henüz cevabını bulamadım- şayet bir insan eşini aldatıyorsa aynı zamanda ona çok aşıksa neden bunu ona anlatır, bu anlatış ona acı çektirmek midir yoksa ona karşı dürüst olmak mıdır?
Çîroknûso değerli bilgiler için teşekkürler, söz ettiğin kitap en az Nahit Hanıma Mektuplar kadar etkilemişti beni de. Sanatoryumda tanışıp eğlencelerinden ben de söz ettim yukarda ama Gala da evliyken ilişkiler içerisindeymiş ki Dali ile evliyken Paul ile de cinsel birliktelikler yaşıyormuş. Bence bu hikâyede herkes ayrı bir vaka. Aldatma olayının söylenilmesi dürüstlük olarak görülebilir ama sanatlarını acı ile besleyen insanlar söz konusu olduğunda her şey değişebiliyor tabii.
Vay vay vay Dali ye bak sen.
Mektup'un öneminden bahseder, Erdal Öz, Cemal Süreya'nın Zühâl Tekkanat'ın yoğun bakımda geçirdiği her bir gün için yazdığı Son Onüç Günün Mektupları adlı kitabında. Nedeni açıkçadır bilinir mektup türü önemli bir edebi türdür. Marcel Proust'un, Madam Williams'a -Üst Komşu'dur bu kadın- yazdığı mektuplarda ona taparcasına aşık olduğu ve aynı zamanda kocasına kendisinden selam ve hürmetler edilmesini ister Madam'dan. Paul de, Gala balıkbıyıklı Dali ile evlendikten sonra yazdığı mektuplarda ona selam ve sevgiler gönderir. Yahu "bu ne yaman çelişkidir?" Acaba yaratıcılık ve yazmak bununla yanı bu rahatlıkla mı ilgilidir? Lütfen biri beni aydınlatsın diyeceğim de Pessoa'nın mektupaları aklıma geliyor Ophelia'ya yazdığı ince kıskançlıklarla dolu mektuplar aklıma geliyor dolaysıyla bunlarınki "ayrangönüllülükmüş" diyorum.
Qewat kurê qewata :/ Yanê min devkî vê nivîsê xwend û camêrê li rexê min vê gotinê got.:)) Salome destê te sax be, bi saya te çi tiştên ecêb hene em agahdar dibin 🙂 Xweş nivîs bû
Adam bir harika: Canavarlıkta ama.
O değil de Gala adamın paralarını catur çutur genç adamlarla yemiş. Iyi yapmış.
Dahi.. Deli.. Hiçbiri..
Kız kardeşi ile babasının kendisi için hazırlanan biyografisinde “gayet normal bir çocuktu” sözünün delilik ününe sekte vuracağı korkusu ile daha önceden yapmış olduğu kız kardeşinin tablosunu “kendine tecavüz eden bakire” die yeniden isimlendirmiş bir abi.. dâhiler devrinde bir medya maymunu olarak eleştirilmiş bir abimiz.. zira ilkin Freud abimizden etkilenmiş, bi çok kez freudun kapıdan kovduğu söylenir.. Hoş Freud abimiz için de psikanalizin diğer iki babası Adler ve Jung abilerimiz “Freud artık psikanalizi sapkınlıkları ile karıştırmakta” demiştir..
Bu abimiz dâhiler zamanında yaşamış.. bilimin çığırlar açtığı bir zamanda.. Döneminde Einstein abimiz kuantum mekaniği fikirlerini ardın sıra yenilemekte, zamanın doğrusallığının eğilebilir olduğunu vurgulamaktadır.. Dali akan saatleri hemen tablolarına koymuştur (şu meşhur akan saati hatırladınız di mi, belleğin azmi tablosu) bu abimizi Amerika’ya gittiğinde eşinin başına taktığı başında bir delik olan bebekli şapkadan dolayı taşlamışlar resmen.. çimki okyanus aşırı ilk uçuşu başaran ünlü pilot abimiz c. Lindbergh abimizin o sıra çocuğu kaçırılmış ve öldürülmüştür.. Breton abimiz “sırf para ve ticareti uğruna her şeyi kullanabilecek bir Medya Maymunu” deyip Dali abimizin isminin harfleri ile oynayıp “Avida Dollars” lakabını vermiştir.. dönemin hiçbir dâhisi, veya düşünürü tarafından sevilmemiş bu abimiz.. nedeni ise kendisini olduğundan farklı gösterip rol yapması olarak söylenmiş..
Gel gelelim aşk hayatına. Bu abimiz gala ablamızla evlenmiş.. detayları okudunuz zaten.. ilk yıllar mükemmel süren bir ilişki imiş.. sonra bu abimizin iktidarsızlaştığı söylenir.. gala ablamız ise nenfomanyaklık düzeyde seks düşkünü.. Dali’nin; ben teşvik ettimleri yalan yani.. bu ablamız baskın ve başkaları ile beraber olmaya başlamış.. Dalş bu durur mu.. Bigün ağzını burnunu kırmış ablamızın.. ablamız napmış.. Dali’ye Valium vermiş (uyuşturucuların piri o zamanlar) yanında da bir sürü uyuşturucu.. Dali sonrasında bundan dolayı cidden balatayı sıyırmış garibim.. yani bilenen gerçek, Dali’nin çok yetenekli bir ressam olduğu.. ama dahi veya deli olmadığı bilinen bir şey.. tablolarının satışı için her türlü sansasyonel olayı gerçekleştirmesi ile bilinir.. Jung abimiz Dali tabloları için “nesnelerin eğik halde dik duramaması kendisinin yaşadığı iktidarsızlık durumunu temsil etmektedir.. her ne kadar yaşanan önemli olayları çizsede yine de bilinç altında bu bulunmaktadır..” deyip kapağı kitlemiştir..
(Part 2 ile devam ediniz)
Part II
Gel gelelim aşka.. Marx abimiz aşk için bir kişiye karşı yoğunlaştırılmış bencillik duygusudur der.. psikanalizciler ise aşkın saplantı hali olduğunu dile getirir.. K. İmirzalı abimizin oynadığı Kabadayı filmindeki karakterin gerçek aşk karakteri olduğu vurgulanır.. bilim aşkın bir kişi ile çiftleşme arzusu die yorumlar.. zira aşık olduğunuzda cinsel organınızdan bir hormon salgılanır.. (ebet ebet aynen öle) bilim derki aşık olunan kişi ile 3 yıl ortalama sürekli cinsel ilişki yaşanırsa aşk tükenir.. “aşkın ömrü 3 yıldır..” yani aşk sizin yaşadığınız o bitanemli fiti fiti durumdan çok uzak.. her şart ve her durumda o kişiyi istersin.. ve aşk gerçekten her şeyiyi affeder.. çimki o kişi ile cimaaaaa yapmak ister Dali abimiz ise bu cimaaa olayını yeteri kadar başaramadığından kendisindeki aşk bitmemiştir.. ve aşk kavuşamamaktır dionuz ya.. yine nedeni cimaaaa… kavuşamazsın yeteri kadar cima yapamazsın adı aşk olur bilim ne de acımasız ya:/
Bana göre mi?
Gerçek aşk bana göre Aşık Veysel’dir.. bir başkasına kaçacağını bilmene rağmen, ayakkabısına para bırakıp ele muhtaç olmamasını düşünmektir aşk.. O’nu sadece O’na bırakıp gidebilmektir.. bir anda kendini hiç bilmediğin bir şehirde bulabilmektir.. bir mutfak tezgahının üzerinde karşılıklı bağdaş kurup şarap içmektir.. dövmekle sevişmek arasında bir mücadele ile kırmızı bir koltuğa yuvarlanmaktır.. hayatının mihenk taşıdır aşk.. aşk siyah uzun saçları ile elleri yanaklarında sana bakarken, kaybolmaktır kar beyaz taninindeki pembelikte.. Aşk Eylem’sellik gerektirir..
Aşk iki kişiliktir, iki ayrı kişilik..
Dali 2. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru ABD Japonya'ya atom bombalarını atarken kızkardeşi ve annesiyle cinsel ilişkiye girdiğini söyler. Kendisini eleştirenlere ise benim annem ve kız kardeşimle birlikte olmam atom bombası atılmasından daha ahlaksızca mı? , diyerek eleştirenleri ikiyüzlülükle suçlar. Çok eskiden okuduğum bir kitapta aklımda kalan anekdottu. Dali bu çılgınlıklarına şaşırmam
Benim idolüm Feruq Doğu. Ne diyordu üstat : Aşk nedir, Wellahi Ben dudak tiryakisiyim ����
Mutlu kimse yok sanirim.
Aşk bir boktur.
Aşk bir insanin başina gelebilecek en güzel şeydir.
Gülsem mi, ağlasam mı, şaşırsam mı? Bilemedim vallahi. Yapılacak ve yapılmayacak* bir çok şeyi yapmış, Nirvana’ya ulaşmış
[…] tanışacağı gün Dali, eşi Gala yanında (Kendilerinden burada detaylıca söz etmiştik.) ve The Metamorphosis of Narcissus kolunun altında Freud’un evinin kapısında beklerken avluda […]
[…] etti, daha sonra rüyalarını ilham kaynağı olarak trans benzeri uyku deneylerinde kullandı. (Bu durumu daha önce Dali’nin kullandığı uyku-rüya yöntemlerinden söz ederken incelemi… Khnopff’un (geçenlerde söz ettiğimiz) uyku tanrısı Hypnos’a bu nedenlerden olsa […]