Kadın, Sanat, Tarih

Dansın Devrimci Kraliçesi

Selamlar, dansın devrimci kraliçesi Isadora Duncan’ın hikayesini anlatmaya geldim. Kendisi dünyada iz bırakmış kadınlardan biri. İlginç ve filmlere konu olmuş bir hayat hikayesi var. Buyrun başlayalım:


Daha  6 yaşında, “Siz hiç parmak ucunda yürüyen insan gördünüz mü?” diyerek klasik balenin bütün sistemsel çalışmalarını reddetmiş, doğal dansı hayata geçirmeye başlamıştır. Sürekli içinden geldiği gibi dans eden Isadora, zaman geçtikçe soylu ailelerin salonlarında tanınmaya başlamış ve ardından hayallerinin peşinden giderek bir marka haline gelmiştir.


Üzerinde neredeyse şeffaf denilecek incelikte tülden kıyafetler ve çıplak ayaklarla dans etmiştir kendisi. Çılgın Isadora ablamız, Amerikalı kadınların yaptığı gibi tahrik edici giysiler içinde kasılmaktansa, tümüyle çıplak dans ederim daha iyi demiş ve etmiştir de. Hayat felsefem, “Sınır tanımamacasına yaşamak” demiş, hayatı, aşkı, cinselliği, devrimi bile sınır tanımamacasına yaşamıştır.



Isadora Duncan’ın dansındaki tavrı kadar politik kişiliği de önemlidir. Rusya’daki Kanlı Pazar Günü çara dans etmek zorunda olan Isadora, ölen işçiler için dans etmiş ve çar salonu terk etmiştir.  Rusya’ya sürekli turneler için gitmiş, gelmiş, birçok sevgilisi olmuş fakat evlilik kurumunu reddetmiştir. Geçen yüzyılda evlilik dışı çocuk doğurabilecek kadar cesurdur. Gordon Craig ve Paris Singer’den birer çocuk dünyaya getirmiştir ama iki çocuğunu çok trajik şekilde, trafik kazasında kaybetmiştir. Fransa’ya giderken yolda araba arızalanmış, motoru bozulan arabadan inen şoförün el frenini çekmeyi unutmuş ve araba Seine Nehri’ne uçmuştur. Bu kazada çocuklarını kaybettikten sonra Isadora, ben böyle hayatın ızdırabını diyerek alkol batağına düşmüştür.


Bunalımlar, travmalar, alkol komaları derken seneler sonra aşık olmuştur. Fakat aşık olduğu kişi o hazin kaza sırasında kızına suni teneffüs yapan doktordur. Sevgilisinin dudaklarına her dokunuşunda kızının cansız dudaklarını hatırlamış ve ilişkiyi sürdüremeyeceğini söyleyip tekrar alkole sığınmıştır. Gel zaman git zaman genç bir İtalyan la tanışmış, hayata tutunmak umuduyla çocuk yapmak istemiş, hamile kalmıştır. Yine kader sinsi sinsi sırıtıp talihsizlikleri sıralamıştır. Tam doğum yapacağı gün 1.Dünya Savaşı başlamış, doğum sırasında oksijen gerekmiş, tüp bulunamamış ve bebek ölü doğmuştur.  Off ki ne offtur. Artık daha ne olabilirdir.


Daha sonra efenim, ünlü Rus Şair Sergey Yessenin ile Rusya’dan çıkabilmek için evlenmiş, tencere kapak olmuşlardır. İki sanatçı ruhun yaşadığı travmalar, şiddeti içeren bir tutku, alkol, bitmek bilmeyen kavgalar, birbirinden ilham almalar gırladır. Yessenin, “Ölmek hiçbir şeye yaramayacak, ama yaşamak neye yarayacak ki?” diyerek intihar etmiş, hakkın rahmetine kavuşmuştur. Al bir de burdan yaktır. Isadora iyice contaları yakmıştır. Deniz  kenarında bir balıkçıda tanıştığı genç sevgilisinin Bugatti marka üstü açık arabası ile seyahat ederken, boynundan hiç çıkarmadığı kırmızı fuları tekerleğe dolanmış, boynu kırılmış ve feci şekilde can vermiştir.


   ▪Burayı ziyaret edebilirsiniz :

   ▪Everest yayınlarından çıkan “Dansın Tanrıçası” kitabını okumanızı tavsiye ederim.


   ▪Burada dans edişini izleyebilirsiniz:


  Metallica’dan For whom the bells toll. Hemingway, Isadora’yı tanısaydı, ah tanısaydı…


 

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Zweig'ın Frued'u Son Ziyareti ve Dali