Edebiyat, Misafir Ol Gel Bana, Sanat, Şiir, Tarih

Hafız’dan Cizîrî’ye Şarap ve Aşk

Ard arda üç dört günümü Hafız’a verdim ve yüzlerce şiirden oluşan divanının tamamını okudum. Bitirene kadar aklımdaki temel sorulardan biri, ünü İran’la birlikte tüm doğuya yayılan Hafız’dan Cizîrî’nin ne ölçüde etkilenmiş olabileceğiydi.


Asıl adı Şemseddin Muhammed olan Şirazlı Hafız, 1317 (1326) ile 1390 (?) yılları arasında yaşamış, doğu ve dünya şiirine adını altın harflerle yazdırmıştır.


Kaside, rubâî, kıta, terkip ve mesnevi türünde şiirleri de olan Hafız, asıl şöhretini gazelleriyle elde etmiştir. Hafız’ın şiirlerinde Hayyam’ın etkisi açık bir şekilde görülürken, Hâcûyi Kirmânî ve Selmân-ı Sâvecî adlı şairlerden de etkilendiği söylenmektedir.


Şirazlı Hafız


Hafız’dan iki asır sonra gelen, Kürd edebiyatının en büyük şairi Melayê Cizîrî (1567–1640) de Hafız’dan etkilenmiş ve divanının bir yerinde onu şu şekilde övmüştür:


Ji Hafiz qutbê Şîrazê Mela fehm er bikî razê

Bi awazê ney û sazê bibî ber çerxê perwazê


(Şiraz’ın kutbu Hafız’dan anladıysan bu sırrı eğer Mela

Ney ile sazın avazıyla kanatlanıp ulaşırsın semaya)


Divan şiirinde kutup, kâinatta tasarrufta bulunabilen ve tanrı katında çokça sevilen kimseler için kullanılmaktadır. Kutup, evrenin manevi yönetiminden sorumlu veliler heyetinin başıdır.


Cizîrî’nin Hafız’a büyük değer atfettiği bu ifadelerden anlaşılmaktadır. Nitekim Cizîrî “Newaya mutrib û çengê” diye başlayan murabbasının her bir dörtlüğünün dördüncü satırında Hafız’ın “Ela ya eyyûhes saqî” şiirinden dizeler alıntılamıştır.


Melayê Cizîrî


Bununla beraber Cizîrî’nin şiirini Hafız’ın şiirinden çok daha üstün gördüğü de açıktır:


Ger lu’lu’ê mensûri ji nezmê tu dixwazî
Wer şi’rê Melê bîn te bi Şîrazi çi hacet


(Nazmın etrafa saçılmış incilerini görmek istiyorsan eğer
Gel Mela’nın şiirinde gör onları, Şiraz’a gitmene ne hacet)


Hafız Divanı’nı okurken ve bitirdikten sonra Cizîrî’nin bu sözünün hakikatine satır satır şahit oldum. Gerek bir Kürd, gerekse de aşk yoluna revan bir sanatsever olarak bundan gurur duydum.


Şiirlerine bakıldığında Hafız’ın, inanılmaz bir şekilde, Hayyam’ın etkisinde olduğu çok net bir şekilde görülüyor. Öyle ki çoğu kez Hayyam mı Hafız mı okuyorum diye tereddüte kapılabilirsiniz. O kadar mey, o kadar meyhane.


Ömer Hayyam


Ancak tüm cazibesine rağmen, Cizîrî’de Hafız’ın etkisi çok düşük düzeyde kalıyor. Cizîrî, erken dönemde şiirlerini Kürdçe yazarak büyük bir cesaret ve özgünlük ortaya koyduğu gibi; aşk ve felsefe dünyasını da kendisine has bir şekilde inşa etmeyi başarmış, kutbu’l aktab (kutuplar kutbu) diyebileceğimiz seçkin bir makamı zaptetmiştir.


Devlet himayesinden mahrumiyeti nedeniyle Kürdçe’nin dezavantajlı durumda bir dil olması, Cizîrî’nin Hafız ve Hayyam gibi tanınmasına engel olmuştur. Bu nedenle aşk ve şiirin simurgu olan Cizîrî maalesef layık olduğu ilgi ve teveccühü halen görebilmiş değildir.


Cizîrî’nin şiirleri Hafız’ınkinden gerek ifade gücü gerekse de içerik olarak çok daha güçlü ve zengindir. Şiirlerinin neredeyse tamamında Hafız’ın şarap ve meyhane etrafında dönüp durmasına karşılık, Cizîrî’nin bunu da önüne katan ancak bununla yetinmeyen aşk vurgusu ve sevgili övgüsüyle bezeli dünyası, inanılmaz bir renkliliğe ve cazibeye sahip.


Hafız, şiir dünyasını rind–zahit/muhtesip diyalektiği üzerine kuruyor. Rind aşk ve şarapla kendinden geçmiş, güce, isme-şöhrete tamah etmeyen kişiyi temsil ederken, karşısında zahid gösterişçi-riyakâr dindarlık ve sofuluğu, muhtesip ise yasakçı yöneticiyi temsil ediyor. Hafız’ın tüm şiirlerinde bu mana bariz bir şekilde kendini gösteriyor.


Cizîrî’de böyle bir alegori ve metafor dünyası ve diyalektiği yok. Bu bile başlı başına Cizîrî’nin bağımsız ve özgün bir aşk dünyası kurduğunu gösteriyor. Şiirine bakıldığında, varlığın beşinci ve asıl unsuru olarak aşkı gören Cizîrî’nin aşk ve sevgiliden öteyi görecek hal ve takati yoktur. Bu nedenle kimi zaman ruhsuz, gammaz, ebleh, kör, dikentabiatlı dedikleriyle pek uğraşmaz, onları adeta görmezden gelerek yokluğa mahkûm eder. Cizîrî ve Hafız şiirinin en belirgin farkı bu olsa gerektir.


Bu kapsamda Hafız’ın şiirinde çok yoğun mescid-meyhane, hırka-şarap kıyası yer alırken, Cizîrî’de böyle bir diyalektiğe neredeyse hiç yer verilmediğini görmekteyiz.


Hafız’ın yaygın olarak kullandığı bazı güçlü metaforlar da Cizîrî’de hiç kullanılmamaktadır. Bunlar arasında üzüm kızı (duxterê gulçehre), kıl gibi ince bel, şaraba bulanmış hırka, Süleyman mührü olan dudaklar, felek atı, 14 yaşındaki sevgili (çocuk sevgili), sakiyle öpüşme, sevgilinin bıyıkları gibi belirgin örnekler sayılabilir.


Tüm bunlar Cizîrî’nin Hafız’dan pek etkilenmediğini göstermektedir. Hafız’dan birçok imgeyi ödünç almaya bile tenezzül etmeyen Cizîrî, şiirini Hafız’da bulunmayan zengin bir imge dünyasıyla örmüştür.


Cizîrî şiirinde kıssalara atıflar, kaynak kitap göndermeleri, astronomi verileri, müzik aletleri ve makamları, bitki ve çiçek ceşitleri, kuş türleri, farklı topluluk isimleri, santranç gibi zekâ oyunları çok yoğun bir şekilde yer alırken Hafız’da bunlardan bazıları hiç yer almamakta, bazılarına da seyrek rastlanmaktadır.


Hazreti Ali vurgusu da Cizîrî’de Şah-ı Velayet, Şah-ı Necef, Ebul Hasan, Haydar-ı Kerrar, Arslan Ali, Düldül, Zülfikar gibi övgülerle çok yaygın ve belirgindir. Hafız’da ise sadece birkaç yerde geçmektedir.

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Prensesa Bêtac û Text: Ayşe Şan

Yine Cizîrî Hallac-ı Mansur’a, San’anlı Şeyh’e, Gazneli Mahmud ve Eyas aşkına, Lokman Hekim’e, Çin kültüründen Fağfur’a, İrem bağlarına, Süleyman ve Belkıs aşkına çok sık göndermelerde bulunurken Hafız yüzlerce şiirinde bunlara neredeyse hiç göndermede bulunmamaktadır.


Hafız ve Cizîrî divanlarını yan yana koyduğumuzda, fokur fokur kaynayan aşk kaynağının başını Cizîrî’nin tuttuğunu ve Pir-i Aşk ünvanını fazlasıyla hak ettiğini hiç tereddüt etmeden söyleyebiliriz. Aynı şekilde Hafız, Cizîrî’nin kanat çırptığı irtifanın çok aşağısında kalmaktadır. Tüm haşmetiyle beraber…


Bine yakın şiir arasından Hafız ile Cizîrî’nin birebir benzeşen üç şiiri bulunmaktadır:


1. Gul’îzarî zi gulistani cihan mara bes (Hafız)
    Dil yek e dê işq yek bit aşiqan yek yar bes (Cizîrî)


2. Xelwetguzîde ra be temaşa çi hacet est (Hafız)
   Mehbûb bi dil bit me bi evraz çi hacet (Cizîrî)


3. Be abê rewşenê mey arifî teharet kerd
   Elessebah ki meyxane re ziyaret kerd (Hafız)
   Derê meyxaneya işqê seher arif ziyaret kir (Cizîrî)


Her üç şiir, üslup ve içerik olarak birbiriyle kıyaslandığında Cizîrî’nin çok açık bir şekilde Hafız’ın duygu ve düşünce dünyasını söz ustalığıyla beraber kat be kat yükseklere taşıdığı görülecektir.


Kürdler, âşıklar ve sanatseverler Hafız’ın aşk bayrağını çok daha yükseklere diken Cizîrî ile ne kadar övünse yeridir. Gelecek, onunla taçlanacaktır. Tıpkı dediği gibi:


Di ‘işqê şeyxê sanî me, bi dil behrê me’anî me / Li zî hicrin we zî qelbin şifaun fî işaratî

(Şeyhi Sani’yim aşk sanatında, gönüldeyse bir mana deniziyim / Akl-ı selim ve gönlü hüşyar olanlar için şifa var işaretlerimde)



Di iqlîmê suxen mîr im di şi’rê de cehangîr im / We ye’lû mewkibe’l-uşşaqi e’lamî we rayatî

(Söz ülkesinde emirim, şiirde cihangirim / Bayraklarım ve sancaklarım var âşıklar kervanının önünde)


Di î’cazê beyanê da suxen ger bête însafê / Dizanit muxteser her kes melê sihre ‘îbaret kir

(Aciz bırakan ifade ustalığı bahsinde, söz insafa gelse eğer / Anlar herkes kısaca Mela’nın söze nasıl bir sihir kattığını)



Pur le’l û dur te’j kilkê ‘işq, anîne nezma silkê ‘işq / Der berr û behrê mulkê ‘işq, me’lûm e xaqan î mela

(Nice la’l ve incileri aşk kalemiyle döktürüp dizdin aşk bahsinde / Aşk mülkünün karasında ve denizinde malumdur sultansın Mela)


Îro Mela Serapa


Dilberê Îro Seher 


Aşiq 


Pur ji dîna te


Necat Zivingî