Imagine / Hayallerin Ötesinde
Öyle ki o esnada adamın yardımına giden hırsız ve bu iki adamı tedavi etmeye çalışan doktor da kör oluyordu. Toplumsallaşan körlük, kötülüğün örgütlenmesi ve yayılmasının sorumlusuydu. Saramago, öldürmeyen ama tüm ahlâki değerleri yok eden bir körlük anlatmıştı bize. Şimdilerde insanların yaşadığı körlük ile onun anlattığı körlük arasında bir fark göremiyorum. Bu halden nasıl kurtulur insan? Sanatla mı? Edebiyat? Müzik? Umut?
Peki, herkes körlüğü kapkaranlık bir dünyaya mahkum olmak olarak algılarken, Jorge Luis Borges bu konu hakkında ne diyordu? Birçoğunuz biliyorsunuz; Borges, 30 yaşından sonra başlayan ve 58 yaşına geldiğinde tamamen yerleşen genetik bir körlük sonucu görme yetisini kaybetmişti.
“Karanlığı ve kitapları aynı anda verdi / Cenneti kütüphane gibi hayal eden bana.’’ diyebilen bir yazar Borges. Bir kulağını kaybeden ve diğerini de kaybetmek üzere olan biri olarak engelliler ve onlara dair çalışmaları, yapımları sıklıkla takip ederim (Ki herkes engelli adayıdır’ı şuraya bırakalım),
Alberto Manguel’in görme engellilere yönelik birçok çalışma yürüttüğünü okumuştum vakti zamanında. Alberto Manguel ile Borges’in çok iyi dost olduklarını ve Manguel’in çalışmalarına dostu Borges ile başladığını biliyor muydunuz? Borges, zamanında Arjantin’i diktatörlükle yöneten Peron tarafından Ulusal Kütüphane’deki işinden kovulmuş, diktatör devrilince entelektüeller bir kampanya yürütmüş, “Ben cenneti her zaman bir bahçe olarak değil, bir kütüphane olarak düşünmüşümdür” diyen Borges, kütüphaneye müdür olmuştu (Üstelik, kütüphane tarihindeki üçüncü görmeyen müdür olarak). Dostu Manguel, senelerce ona kitap okumuştu.
“Artık yanarak değil, tüterek yaşıyorum” diyen Cemil Meriç de 39 yaşında kör olmuştu. Cemil Meriç, Borges’in aksine körlüğüyle, hayatı boyunca hep “dışarıda kalmış”, “horlanmış” hissettiğini belirtiyor. Jurnal’ de “Quinze-Vingts Geceleri” başlıklı yazının bir bölümünde kendisinden üçüncü tekil şahıs olarak bahsediyor:
“Bazen şükrediyor körlüğüne. Felaketine dört elle sarılmak istiyor. Körlük bir nevi ölüm. Hayır ölümden çok daha beter bir işkence. Öldükten sonra yaşamak gibi bir şey. Bir hortlak gibi yaşamak. (…) Yaşadığı trajedinin düğümünü ya ölümün elleri çözebilirdi, ya cinnetin. Heyhat! Gözlerini kaybetti. (…) Bununla beraber yıllarca kör kelimesini telaffuz edemedi. Dudaklarını yakıyordu bu söz. İnanmak istemiyordu. Hala inanmak istememektedir.”
Borges, dünyada kendisi gibi kör olan bir yazar olup olmadığını merak etmiş, uzun araştırmalardan sonra Cemil Meriç’e ulaşarak deneyimlerini paylaşmak istemiş, iki büyük yazar, iki yıl boyunca mektuplaşmışlardı. İki çok ilginç gölge. Harfleri göremeyen ve harflerden oluşan iki adamın gölgesi.
Borges bir şiirinde aşağılanmadan, mutsuzluktan ve uyumsuzluktan “Kahramanların en eski besini” diye söz ediyor. Iki yetenekli ve kıymetli, görme engelli yazar, hayata edebiyat ile tutunmuşlardı. Bu bize, körlüğün edebiyat cephesindeki sonuçlarının her zaman Saramago’nun romanındaki kadar karamsar olmayabileceğini düşündürse de, peki ya modern bir çılgınlık halindeki toplumda binbir zorluk ile var olma mücadelesi veren diğerleri?
Bakıyoruz ama görüyor muyuz? Kendi hayatta kalma mücadelemiz bizi başkalarının ihtiyaçlarını anlamaktan -o kişiler en yakınlarımız, aile üyeleri, komşularımız, iş arkadaşlarımız ya da arkadaşlarımız olsa bile- alıkoyuyor. Her gün psikologlar basitçe dinleyip anlayış göstermekle, empatiyle halledilebilecek yüzlerce vakayla karşılaşıyor.
Her dakika biraz daha anlayışsız, biraz daha duyarsız, biraz daha bencil, tahammülsüz insanlar haline geliyoruz. Modern kurumların görmeyi emrettiği planlanmış “şey”leri gören insan, geriye kalan her şeye “kör”leşir. Bu durum, Saramago’nun sözünü ettiği, ruhların hızla köreldiği, insanlığın, medeniyetin yok sayıldığı, ahlakın çöktüğü tiranlık; körlük metaforu değil de nedir?
“Körlük – Körleşme, Bakma – Görme” konularını ve aradaki farklılıkları etkileyici bir şekilde ele alıp işleyen Polonyalı sinemacı Andrzej Jakimowski’ nin “Imagine / Hayallerin Ötesinde” adlı ödüllü filmini izleme listenize ekleyebilirsiniz. Konusundan kısaca söz edecek olursak:
Film, körlüğün dünyayı kuşatan karanlığına sıkışıp kalmak yerine, onu alt etmeye çalışan, hatta bunu öğrenmiş ve öğrencilerine aşılamak için uğraşan Ian etrafında gelişiyor. Hayat dolu görme engelli idealist bir adam olan Ian, Lizbon’ da görme engelliler için hizmet veren bir okula öğretmen olarak gönderilir. Buradaki öğrencilerine, yukarıda sözü edilen sistem ve kurum dayatmaları haricinde, alışılmışın dışında eğitimler vermeye başlar.
Bilindiği üzere, görme engelli insanlarda görme yetisinin yokluğu farklı duyuları geliştirir; duyma, koklama, hissetme gibi. Ian, ekolokasyon ile yani, sesler ve yankılar aracılığıyla dışarıdaki dünyayı hayal etmeyi ve bu sayede bir nevi görmeyi öğretmeye çalışır. Ayak ve ağızdan çıkan seslerle yön tayini sağlanabilen bu yöntemle kendisi de baston kullanmayı bırakmıştır ve tıpkı gören bir insan gibi hareket ederek şehirde tek başına dolaşabilmektedir.
Öğrencilerden bazıları onun görme engelli olduğundan şüphe duymakta, bazı yöneticiler ise onun geleneksel olmayan eğitim yöntemini tehlikeli bulmaktadır. Ian, öğrencilerin cesaretlenmelerini ve kliniğin duvarlarının ardında koskoca bir dünya olduğunu keşfetmelerini sağlar, zamanla tüm öğrencilerin hayatını -hayata bakışlarını- değiştirir. İzlerken Platon’ un mağara metaforuna yapılan göndermeleri yakalayabilirsiniz. Konusu kadar ses ve müzikleri oldukça etkileyici bu filmin linkine resme tıklayarak ulaşabilirsiniz:
Kıymetlimiz Deleuze şöyle buyurmuş: Sinemayı yapanlar biz değiliz, bize kötü bir film gibi görünen dünyadır.
Körlük görmemek değil, görmediğini bilmemektir. İnsanın kalbi kör olmasın, düşünceleri engelli olmasın efenim. İyi seyirler, sağlıcakla kalın.
Bonus2: Cemil Meriç Klasörü
Bonus3: Alberto Manguel – Borges’ in Evinde
Bonus4: Jose Saramago – Körlük
Şunu muhakkak izlemelisiniz dediğiniz bir filmi yoruma çivileyiniz.
Filmi izledikten sonra üç gün etraftaki sesleri dinlemistim.
Körlük kitabı yok Salome
Jose Saramago – Körlük
https://yadi.sk/i/XJhwE84C34HgkS
Yaa ben uzun zamandır yoksun diye sayfaya girmiyordum şimdi baktım ki burdasın yine ve ben bu işe çok sevindim yazılarını özlemisim. Ve tabi ki yine harika yazmışsın özelikle cemil meriç ve saramagonun bir birlerini bulması etkileyici insanlar sadece gözleriyle değil duygularıyla da bir birlerini görebilirler. Eline sağlık ve buraları terk etme
Düzeltme cemil meriç ve luis borges olacaktı o:)) saramagoya sevgiler:)
Bana kalırsa insan en çok istediğini ve en çok istemediğini görür. Arada kalanlara sadece bakar. Önereceğim üç film de genel olarak bilinen ve çoğunluğun izlediğini düşündüğüm üç film. Izlememiş olan varsa da buyursun 🙂 1.scent of a woman, 2. The colour of paradise 3. Black. Saygılar
Turin Horse
"körlük görmemek değil, görmediğini bilmemektir. İnsanın kalbi kör olmasın, düşünceleri engelli olmasın" cümlesi bana karanlıkta dans filmi hatırlattı. İzlenesi güzel bir filmdir. Sevgiler��
Yazı çok güzeldi, teşekkürler. Körlük Cemil Merici çok mutsuz etmiş ama Borges bununla mutlu yaşamış.
Direkt Evdalê Zeynê ve ona sabırşinas, yaralarına merhem olup onu sağaltan Quling'ı aklıma geldi. Bilinmez. Belki de körleşme, körlük, o yetiyi kaybetmek görmenin tam merkezidir. Bilinmez. Evet. Körlüğü gören bilebilir bütün bunları.
Kaleminin gücünden söz etmeye gerek bile görmeden önerime geçmekt isterim: Suffragette. Kesinlikle izlenmesi gereken, 1912 Ingiltere'sinde bir grup işçi kadının; kadınların oy verme, secme ve secilme, çocukları uzerinde veraset hakları için mücadelelerini konu alan, enfes bir film. Yazılarından mahrum bırakma bizleri lütfen.
Ölümlü Dünya:)) Son zamanlarda izleyip de keyif aldığım nadir filmlerden bir tanesi oldu. Sol örgütlerine, işleyişlerine çok ince göndermeler yapılmış, güldürürken birçok mesaj veriyor. Tavsiye ederim!
Güzel film baksana diye yazınızı attılar, okumaya geldim. Filmi aldım kaçıyorum:)) Ellerinize sağlık ilk kez okudum bloğunuzu. Sanırım bir okur daha kazandınız. Vaktim oldukça buralarda olacağım. Ne sıklıkla yazıyordunuz?
Seni takip ettikçe çevremdeki arkadaşların sıradanlığını yüzüme vuruyorsun efenim. Sonra niye bu kadar yalnızsın diyorlar.
Kör olmak sadece gözün görmediği değildir. Günümüzde görmesine rağmen etrafındaki herşeye kör olan insanlar var. Sizinde dediğiniz gibi insanların kalbi kör olmasın. Engelli olmak hiçbir şeye engel değildir. Cemil Meriç ve Luis Borges’de güzel bir örnek olmuştur. Yine harikalar yaratmışsın Salome. Saygılar, sevgiler efenim.
bu dünyaya inanmıyoruz artık-modern bir olgu bu. başımıza gelen olaylara, aşka, ölüme bile inanmıyor; bunların bizimle pek bir ilgisi yokmuş gibi yapıyoruz. sinema yapan bizler değiliz: kötü bir film izler gibi bize bakan, dünyanın kendisi.
—deleuze
Imagine. Bu filmin benim için çok özel anlamları var yıllar önce kaybettiğim görme engelli dünyagüzeli sevdiğimi onun masum hallerini hatırlatıyor. Onu ellerimle toprağa verirken bu aciyla nasıl yaşarım demistim ama 6 yıl olmuş yasıyormuşum. Allah seni sevdiğine bağışlasın salome.