Felsefe, Genel, Pdf Hayratı

Kapitalizm Bağlamında Boş Zaman

Kendisiyle vakit geçirmekten, yalnız kalmaktan sıkılmayan çok az insan tanıyorum. Haftasonları, bütün hafta çalıştıktan sonra insana gasp edilen zamanlarının bir ödülü gibi geliyor. Kapitalist yaşam biçiminin örgütlediği gündelik hayatlarımızın soluk aldığımız penceresi, mekanikleşmiş çalışma yaşamımızdan bir kaçış; boş zaman. Boş zamanlarınızda ne yapıyorsunuz sahi?

 

Schopenhauer diyor ki; boş zamanlar insanın sahip olabileceği en büyük nimettir. Çünkü boş zaman, insanın tefekkürünü geliştirmesi demektir. Bu yüzden kendimize olabildiğince boş zaman yaratmamız gerekir.

 

Nedir boş zaman? Çalışmaktan, işten arta kalan, zorunluluktan uzak, serbest zaman dilimi diyebiliriz. Boş zamanın içeriklendirilmesine ilişkin birçok farklı kuramsal yaklaşım var. Ben olaya, -bazıları elitist olarak nitelendirse de- pek sevdiğim, Adornocuğumun gözünden bakıyorum.

 

Tarih boyunca her şey hakkında olduğu gibi insan doğasına ilişkin de pek çok düşünce dile getirilmiştir. Bunlardan biri de, insanları hayvanlardan ayıran temel içgüdünün çalışma içgüdüsü olduğu düşüncesidir. Bu doğrultuda çalışma eylemine genel olarak bir kutsallık atfedilmiş, çalışmak en yüksek insani erdemlerden biri sayılmışken; dinlenme, boş zaman, tembellik gibi eylemler günlük yaşantımızdan birer ayıp gibi aforoz edilmiştir.

 

Boş zaman, kapitalist üretim dünyasıyla doğrudan temas halindedir. Çünkü biliyoruz ki, kapitalist zihniyet için boş zaman, emeğin, çalışmanın yeniden üretimini gerçekleştirmeye yarayan bir zaman dilimidir. Yani bir “lütuftur”. Üretim verimliliğin düşmemesi adına işçiye dinlenmesi için “bahşedilen” bir yaşam alanıdır. Elde edilmesi için daha çok çaba sarf edilmesi gereken bir zaman dilimi olarak yüceltilen boş zaman, çoğunlukla endüstrinin sunmuş olduğu ürünlerin tüketildiği bir “zorunluluklar alanı” haline getirilmiştir.

 

İlk zamanlarda kapitalist etik tarafından hiç de hoş karşılanmayan boş zaman hakkı, sonraları artı değerin oluşması (başlı başına bir konu) ve üretim için tüketime duyulan gereksinim, hem boş zamanı kabullenen hem de bu zamanı bir tüketim alanı olarak kurnazlıkla düzenlemek isteyen iktidar çevrelerinin boş zaman üzerinde etkinlik kurmalarını sağlamıştır.

 

Bugün, boş zaman dediğimiz kavram büyük oranda içi boşaltılmış gibidir. Artık, eski boş zamanın bize vaat ettiklerini ne yaşıyoruz ne de buna karşılık gelen görüntülerle karşılaşıyoruz. Boş zaman, birey kontrolünden çıkmış, adeta “ihtiyaçmış” ve “zorunluymuş” gibi katıldığımız, “Mecbur muyuz kardeşim?” dediğimiz anda asosyal damgası yediğimiz bir etkinlikler alanı haline gelmiştir. Büyük ölçüde “tüketimci” bir karakter kazanmış ve örgütlü/rasyonel stratejilerin bir aracı haline gelmiştir.

 

Günümüzde her ne kadar insanlar giderek daha fazla boş zamana sahip olsalar da bu durum onların özgürleşmesine değil, farkında olmadan endüstrinin denetimi altına girmelerine sebep olmuştur. Böylece boş zaman, büyük oranda endüstrilerin bireye bir dayatması haline gelmiştir (Kreps). Diğer bir ifade ile kapitalizmin ürünleri, kitle kültürüne uygun bir şekilde boş zamana ilişkin mecburi emirlere dönüşmüştür (Adorno).

 

İnsanın gündelik yaşam olanakları, ötekilerin koyduğu ölçütlerce yönetilir. Bu ötekiler belirli değildir, her öteki bütün ötekilerin yerine geçebilir, ötekilerin kimliği ne bu ne şu kimse ne insanın kendisi ne de hepsinin toplamıdır. Onların kimliği ”kimliksizlik ve herkes” dir. Foucault’ın söylediği gibi: “Herkesin birbirine benzediği yerde hiç kimse yoktur.” Kültür endüstrisinin kurbanı olan bugünün insanlarını karakterize eden, başkalarına uyma mantalitesidir.

 

Boş zamanımız mı var? Hadi öyleyse AVMlere akın edelim, paket tatillerden alalım, Aytenler haftasonu şunu yaptılar o halde biz de yapalım. Cumartesi mi? Muhakkak çıkıp çılgınlar gibi eğlenmeliyiz. Muhakkak biz de almalıyız, biz de yapmalıyız, tüketmeliyiz, sürekli tüketmeliyiz.

 

Bir zorunluluk ve sürü psikolojisi ile yapılan tüketim eylemlerini kast ediyorum. Kültür endüstrisi, popüler kültür işine girmeye kalkarsam, Horkheimer, Adorno, Marcuse derken kaybolup gider Frankfurt Okulunda sizden sıra dayağı yerim, kısa kesiyorum.

 

Velhasıl-ı kelam, serbest zamanı ne bölüştürmeyi, ne yönetmeyi ne de kullanmayı biliyoruz. Sistemi eleştirip serbest zamanı artırmak için her şeyi yaparken, büyümesinden de korkan, sürekli sıkılan; ve sonuç olarak, her yöntemle onu bir şekilde paraya çevirmekten başka bir şey yapmayan insanlarız.

 

Susana Juniu bu konu hakkında şöyle söylüyor: Bireysellikten dayanışmaya, çalışmak için yaşama felsefesinden yaşamak için çalışma felsefesine, maddiyatçılıktan maneviyatçılığa, mükemmelliyetçilikten yaratıcılığa doğru bir eğilim içine girmeliyiz.

 

Aslında “boş zamanlar”da evden çıkmayışımı eleştiren, sürekli hunharca eğlenmek, alışveriş yapmak “zorundaymış” gibi davranan arkadaşlarıma şöyle temizinden bir sayıp çıkacaktım. Ben boş zamanlarımı boş olarak nitelendirmiyorum ki, aksine en dolu zamanlarım bunlar. Resim çiziyorum, yeni müzikler keşfediyorum, sessizliği dinliyorum, ben yalnızlığı seviyorum.

Kaos ortasında vahadır bu yüzden sessizlik ve yalnızlık. Hani denize dalmadan kafanızı çıkarıp nefes aldığınız, ciğerlerinizi doldurduğunuz an vardır ya, hah! işte tam olarak sözünü ettiğim şey de bu.

 

Gitmeden size bir güzellik yapayım: Theodor W. Adorno & Max Horkheimer – Teori ve Pratik Üzerine buradan indirebilirsiniz.

 

Görüşmek üzere efenim.

 

Susana Juniu, “Downshifting: Regaining the Essence of Leisure”
Theodor W. Adorno, “Minima Moralia”
Theodor W. Adorno – Horkheimer , “Teori ve Pratik Üzerine”
J. M. Kreps, “Time for leisure, time for work”

 

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Shakespeare'nin Othello'su ve Othello Sendromu