Genel

Kebikeç

Selamlar efenim. Nasılsınız diyeceğim fekat muhtemelen sizler de kötüsünüzdür. Berbat gündem, savaş ve ölüm haberlerinin arasında gezinirken gözüme ilginç bir kelime ilişti: Kebikeç. Etimolojiye ve bilgiye olan merakım beni araştırmaya itti ve ilginç bilgilere rastladım. Malumuz, yeni bir şey öğrenince gözlerim döne döne anlatmazsam olmaz.



Efem, kelimeyi yazıp taratmamla birlikte çıkan sonuç beni daha bir meraklandırdı. “Doğu mitolojisinde kitapları her türlü haşerattan koruyan cinin adı.” yazıyordu. Eski el yazması kitapları güveden, kurttan, türlü haşerattan koruyan bir melek veya cinin adıymış -güya- Kebikeç. Eskiden kitapların başında uygun bir yere “Ya Hafız Ya Kebikeç!” yazınca kitaba haşerelerin zarar veremeyeceklerine inanılırmış. Bir tür efsun, tılsımmış yani.



Süryânicede “Tüm böceklere hükmeden meleğin adı” şeklinde geçen Kebikeç, bazı Arapça ve Osmanlıca kaynaklarda da “sürüngen ve böceklere hükmeden melek ya da cin” şeklinde tarif edilmiş. Kebikeçe “Hüdhüd Kuşu” diyenler de olmuş, hattâ bu kuşun tüylerinin, kitap sayfalarının arasına konmasıyla, güve, kitap kurdu gibi haşeratın kitaba yaklaşamayacağı ifade edilmiş. Aslında kendileri bir bitki: Düğün Çiçeği ya da Kurbağa Otu da denilen Ranun-Culus Asiaticus.



Bu tarz birçok inanış gibi bunun da temelinde aslında ilmi olan ve sonradan özünden sapıp hurafeleşen şeyi merak ettim. Kebikeçin kullanılmasında başlıca iki rivayet varmış. Bunlardan biri: Kebikeç, kitap kurtlarının efendisi imiş de efenime söyleyeyim, eserin üzerine “Ya Kebikeç!” yazıldığında kitap kurtlarının esere zarar vermeyeceğine inanılırmış. Bir başka rivayet ise: “Ya Kebikeç!” ibaresinin yazıldığı mürekkebin zehirli kebikeç bitkisinin yağından yapıldığı için kitap kurtları esere yaklaşamazlar, böylelikle el yazması kitaplar haşerelerden korunurmuş. Hah! İşte aradığım nokta buydu.


Yanisi efenim, esasen zehirli bir çiçek olan Kebikeç, kitapların arasına konur ve haşeratın kitaplara zarar vermesi engellenirmiş. Sonra sonra suyu kullanılan mürekkebe eklenerek yazılmaya başlanmış. Zamanla da folklorik bir ögeye, inanışa, hurafeye -ne derseniz artık- dönüşmüş.


Eskiden kitapların sayfalarını yapıştırmak için nişasta gibi organik malzemeler kullanıldığından, bu, haşereler için çekici bir unsur olmuş. Kebikeç bitkisi, mürekkebin içine ya da kitabın arasına kurumuş olarak konur, bitkinin saçtığı koku ve bünyesindeki zehir sayesinde böceklere toksik tesir yapar ve onları kitaplardan uzak tutarak haşerelerden korurmuş.


Keramet zehirdeymiş anlayacağınız, “Medet Ya Kebikeç!” yazan şekilli kitap ayraçlarında değil, öhöm. Dua sanıp öpüp alnına koyup zehirlenenler olmuş mudur acaba Gula Çiya? Bu tarz efsunlu, tılsımlı olayların hikayesini, aslını astarını biliyorsanız bizimle de paylaşınız. Görüşürüz, öperim.


Kaynak: Adam Gacek, The Use of Kabikaj in Arabic Monuscripts


İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Aşk İlgiyle İlgilidir