Misafir Ol Gel Bana, Psikoloji

“Kitleler Psikolojisi” Üzerine Kısa Bir Değerlendirme

Gustave Le Bon’un  adı sıklıkla duyulmuş kitabı “Kitleler Psikolojisi”ni elime aldığımda, “1895 yılında yazılmış bu kitaptan ne öğrenebilirim ki?” diye düşünmedim değil. Aradan 120 yıldan fazla bir zaman geçmiş, ancak siyaset felsefesi, siyaset psikolojisi gibi alanlarda ne kadar hızlı gelişmeler yaşanırsa yaşansın kitlelerin psikolojilerinde bazı şeyler değişmemiştir. Değişimin temel bir gerçeklik olduğu tartışılmaz iken bunu nasıl iddia edebilirim? Buyrun, Le Bon’un Kitleler Psikolojisi kitabını değerlendirmeye geçelim.


Le Bon; eserini “beyaz ırkın üstünlüğü” tezi ile yazmıştır. Bu eseri, beyaz Avrupalı adamın gözüyle okuruz. Kendisi, aristokrat sınıfının ve monarşinin keskin bir savunucusudur. Ona göre, yapılmış her türlü güzel iş, aristokratların ve monarşinin eseridir. Kitleler sadece çıkma tekerdir. Burada “Kitle” kelimesi, halkı sıradanlaştırmak için kullanılır. İşçi, köylü, yazar, gündelikçi, öğrenci ve daha birçok kesim bu grubun içindedir. Kitleyi oluşturan bireylerin “bilinçli etkinlikte bulunacak bilince” sahip olamayacağını iddia eder ve kitlelerin bütün “eylemlerinin bilinçdışı eylemden” kaynaklandığını ileri sürer.


Le Bon, Fransa’da yaşanan ihtilalden, sokak çatışmalarından, Napolyon’un -deyim yerindeyse- dünya savaşlarına kadar birçok olayı yakından görmüştür. Devrimlerin tabanının halklara dayandığı bütün hareketleri zararlı görmüştür. Kitleleri yönetecek tek güç; bilinçtir. Ona göre bu bilinç de sadece krallarda ve aristokratlarda bulunur. İşçi sınıfının liderlerini de işçi gibi pespaye görür.



Le Bon’a göre modern çağ, bir geçiş ve anarşi dönemidir. Bunun iki nedeni vardır: Birincisi reform hareketleri, ikincisi sanayi devrimi ile aydınlanma çağıdır. Eskinin ortadan kaldırıldığı, krallıkların devrildiği çağa “Kitleler Çağı” der ve kralların artık kitlelerin sesini dinlemek zorunda kalmasını onur kırıcı bulur. Kral tek adamdır. Kurumları ilahidir, eskinin görkemli anısıdır.


Barbar ve kaba topluluklar -bunlar bizler oluyoruz- entelektüel aristokrat sınıfına dahil olmadıkları için yaptıkları halk devrimleri sadece rejimleri ve kurumları yıkmakta başarılıdırlar. Kitleler kontrolsüz bir güçtür. Peki, bu barbar kitleleri peşinde sürükleyen ideoloji nedir? Sosyalizm. Le Bon, katıksız bir sosyalizm düşmanıdır. Entelektüel birikime sahip olmayan liderlerin kolayca kitleleri peşinden sürükleyebileceğini savunur. Ters bir okuma yaparsak, bu durumu günümüz aşırı sağ-muhafazakar ideoloji için çevirebiliriz. Sosyalist halk hareketlerini ajite eden, propagandavari hamaset yapan liderler elbette olmuştur. Ancak hiçbir dava; ekmek, iş ve adalet mücadelesi kadar haklı bir dava olmamıştır. Le Bon için kitle, sadece sayısal bir üstünlüktür. Birey tek başına yapamayacağı eylemleri kitleyle beraber yapabilen sorumsuz ve korkak bir varlıktır, telkin edilen düşünceyi sorgulamadan hemen harekete geçen bir hayvandır. Le Bon için bireyler, kalabalık bir çöplüktür.  Biz barbarlar, düşünme denilen eylemin ağırlığını kaldırmadığımız için içgüdüleriyle hareket eden, zorba ve vahşi varlıklarızdır.



Le Bon, liderlerin halklara düşüncelerini “bulaşma yoluyla öykünme” şekliyle  aktardığını söyler. Kitleler, salgın hastalığa tutulmuşçasına düşüncelere kapılır ve liderlerini birer masal kahramanı olarak görüp, ona öykünürler. Bireyler devamlı kendilerini gütmelerini istedikleri bir kişiye ihtiyaç duyarlar, der. Liderin yapması gereken tek şey ise “tekrar” etmektir. Sosyalist hareketin hızla ilerlemesinin nedenini kitlelere afyon olarak verilen “yalanlar” olarak görür.


Liderler –Le Bon için sosyalist halk önderleri oluyor- devamlı yalanlarını tekrarlayarak milyonlarca kişiyi inandırabilecek potansiyele sahiptirler. Kitle için liderin sahip olması gereken diğer özellik ise güç ve iktidardır. Kitle kendini oyalayacak bir düşünce bulasıya kadar birçok liderin gelip geçeceğini söyler. Yani Le Bon, halkı kaypak olarak görür. Kitleler inanç gücünü tamamen kaybederse, liderleri de gözden çıkarmaya hemen hazırdırlar.


Son söz yerine şu sözleri söylemem gerek: Ters okuma yapacak olursak, 100 küsür yılı aşmış bir kitap hala güncelliğini koruyor. Le Bon, bir halk düşmanı olarak kalemini halka karşı kullanmıştır. Ancak, Le Bon’un dile getirdiği bazı gerçekleri gözden kaçıramayız. Demokrasi ile yönetilen ABD, Türkiye gibi ülkelerde kitleleri etkilemek için her aracın kullanılması mübah sayılmıştır. İşte Le Bon’un işçi sınıfı için anlattıkları aslında günümüz aşırı sağ-muhafazakar partilerinin ve liderlerinin cici silahı olmuştur. Her türlü yalan yıllarca tekrar edilerek kendini devamlı üretebilmiştir.  Yabancı düşmanlığı ve komplo teorileri toplumda devamlı üretilmeye devam edebilmiştir. Dünyanın en iyi eğitiminin verildiği, en yüksek üniversiteleşme oranına sahip ülkeye bakın. Sağlık, siyaset ve kültürde bir olayın anlaşılması karışık olduğunda, bireyler komplo teorilerinin arkasına sığınmayı tercih ediyorlar.


Popülist liderler, devamlı komplo teorilerini kitlelerine sunarak bireylerin inatla ve inançla bu yalanlara sarılmasını sağlıyorlar. Çünkü komploya ve yalana inanmak ve inandırmak çok kolay. Dünyanın yarısı rasyonelse, yarısı rasyonel değil, birtakım deliler ise rasyonel ötesidir. Yalan, mistik bir büyü gibidir. Bu yalanlar ve komplo teorileri hayal gücümüze hitap ederler. Sürü psikolojisi, bulunulan siyasi ve sosyal ortam, toplumsal baskı, yalnızlık, dışlanma korkusu gibi faktörlerin etkisiyle kitleleleri süründürmektedir. Bilimsel kanıta gerek yok, liderlerinden duymak yeterli. Günümüzde bir diktatör olmak çok kolaydır. Elinde bolca yalan ve komplo teorisi olsun yeter!

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Sendroma Pûmayê Xêt

Cem Akar