Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi
Marksizm’in edebiyat ile ilgili teori ve görüşlerini açıklamadan önce Marx’ın edebiyatla olan ilişkisine bakmak elzemdir. Marx gençlik dönemlerinden itibaren edebiyatla çok yakından ilgilenmiştir. Gençliğinde lirik şiirler, tiyatro oyunu ve mizahi bir roman bile kaleme almıştır. Sanat ve din üzerine el yazmalarından oluşan büyük bir külliyatı var (Ne kadarı yayımlandı bilmiyorum tam sayı itibariyle.) , tiyatro eleştirisi üzerine dergi çıkarmayı planlamıştır. Balzac üzerine kapsamlı estetik ve edebi bir inceleme çalışması yapmıştır.
Balzac sosyalist fikirlere sahip olmasa da –gerici olarak nitelendirilir Marx tarafından- Marksist düşünürlerin en sevdiği yazarların arasındadır. Şimdi bu kadar kültürü nasıl teneffüs etmiş derseniz, Almanya’nın entelektüel ortamı bütün filozofları ve düşünürleri edebiyat eleştirmeni kıvamına getirecek ortama sahipti. Nietschze örneği aydınlatıcı olur. Hatta Marx Engels’e mektuplarında, ekonomi politik yazmalarında biçime dikkat ettiğini belirtmiş. Marx çürümüş burjuva liberal değerleri ile çok iyi edebiyat yapılabileceğini de belirtir.
Marksist eleştiri sadece romanların işçi sınıfından bahsedip bahsetmediğiyle ilgili bir kuramın dar kapsamı içine hapsedilemez. Toplumların ekonomik altyapısı; sanat, din, edebiyat, hukuk gibi üstyapılarını belirler. Burada bir parantez açmak gereklidir. İki düşünür hem Marx hem de Engels her zaman altyapının üstyapıyı belirlemediğini aksi durumunda geçerli olup üstyapının altyapıyı da etkilediği koşulların geçerli olduğunu söyler. Edebiyat bir toplumun ekonomik ilişkilerinden dünyayı görme biçiminden –ideoloji-, otoritenin uygulanışı yani baskı araçlarından, din ve geleneklerle egemen ideoloji ile örüntülüdür.
Marx edebiyat eleştirisinin “Her belirli içerik, kendisine uygun biçimi belirler.” diyerek biçimin kusurunu içeriğin kusuruna bağlamıştır. Shakespeare, Balzac, Dostoyevski ve Tolstoy’u büyük edebiyatçı yapan gerçeklik, yaşadıkları çağın çalkantılarının doğumunda, bu çatışmaları yaşayan insanların içinden çıkmalarıdır. Yaşadıkları çalkantılı dönemi karakterleri ile kendi çağlarının tarihsel ve psikolojik derinliğini ve zenginliğini yakalayarak evrenselliğe ve tarihsel gerçekliğe ulaşabilmişlerdir.
Bu evrenselliği taşımayıp da dünya edebiyatına ismini yazdırmış Camus, Kafka, Joyce, Beckett gibi yazarlar da yer alır. Peki, bu yazarlara evrensel kalemler diyemez miyiz? Bahsi geçen yazarlar yabancılaşma kavramıyla insanın dünyada tarihi olmadığı, olayların kendi denetimleri dışında geliştiğini, benliğin dışında yalnız ve tek bırakıldığını savlar. Bireyin içinde bulunduğu boşluk toplum içinde bir nevi kaos halidir de. Bazı Marksist eleştirmenlerin olumsuz yargıları da olsa bu yazarlardan birine örnek verirsek James Joyce’un Ulysses’ı imge, simge, metafor, ideoloji, anlam, yan anlam vb. tekniklerinin kullanımı açısından bir baş yapıt sayarlar.
Lenin edebiyatın proletaryaya hizmet etmesi çağrısında bulunmuştur. Tam da bu döneme toplumsal-eleştirel gerçekçilik akımı diyebiliriz. Lenin sanatçıları ve edebiyatçıları inşaat sahalarına, madenlere, tarlalara göndererek işçi sınıfı edebiyatının temellerinin atılmasını sağlamıştır. Edebiyat ve sanattaki bu türden yönlendirmeler Atatürk inkılaplarının gerçekleştiği dönemde de yaşanmıştır. Atatürk inkılapları ve Kurtuluş Savaşı’nın Anadolu’ya yapılacak gezilerle yerinde görülüp kitaplara, tablolara, heykeller konu edinilmesi istenmiştir. Kısacası bir cumhuriyet edebiyatının oluşması amaçlanmıştır.
Tekrar SSCB’ye dönersek Stalin döneminde 1934’de başkanlığını Gorki’nin yaptığı Sovyet Yazarlar Kongresi’nde alınan kararlarla edebiyat taraflı, parti yönelimli ve kahramanca olmalıydı. Bu kongreden sonrada artık Marx’ın da çok sevdiği Tolstoy, Dostoyevski, Çernişevksi gibi büyük edebiyatçılar SSCB topraklarından çıkmayacaktı. Nazım Hikmet’in yakın arkadaşı fütürist şair Mayakovski sanattaki baskı ortamından dolayı ( Özel nedenleri dahil olarak) intihar edecek; Lenin dönemi sonrası birçok yazar proleter edebiyat üzerindeki özgürlük ortamını yitirerek sıradan işçi hikayelerine gömülecektir.
Sanat kimin içindir? Toplum için mi, sanattan anlayan için mi, işçi sınıfı için mi, birey için mi yoksa devrim için midir?
Sanat her dert için. Işçi sınıfı, sanat, toplum ve berabetindeki tüm sorunların sağaltılması için çaba ce emek sarfetmelidir. Bu arada Marks'ın mizahi romanının adı neydi, bu eleştirmen ağbimiz bize bir ipucu verseydi iyiymiş 😊
Yazmamış internette de baktım. Sadece el yazmalarında mizahi roman kaleme aldığını yazıyor. Neden basılmasın ki klasikler arasında çok okunanlar listesine girer ��
Karl Marx, Engels’le her sırrını, duygusunu paylaşıyormuş.Mektuplarinda Balzac’ın "Gizli Başyapıt" kitabını mutlaka okumalısın demiş. Çünkü ruh halini kitabın kahramanı ressam Frenhofer’e benzetiyormus.
Aslında demek istediğiniz yazarın sosyal, sınıfsal yapısı eserin özü ve biçimi üzerinde etkili olur. Bu her donemde boyle olmustur.
sanat degil sanatçi vardir.sanat sanattan anlayanlar içindir.
Kapitalist toplumlarda sanat ve edebiyat yaratmaları metadır. Sonuçta her sanatsal ve edebi yaratma “her şeyden önce, bizim dışımızda bir nesnedir ve taşıdığı özellikleriyle, şu ya da bu türden insan gereksinmelerini gideren bir şeydir. Bu gereksinmenin niteliği, örneğin ister mideden, ister hayalden çıkmış olsun bir şey değişmez.”( Marx , Kapital)
Pazar kaygısı ve beklentileri hesaba katılarak üretilen her sanat ve edebi “eser” sonuçta günün hâkim anlayışlarını görmezden gelemez. Okurun beklentisini karşılama adına pazarın ihtiyaç duyduğu ve beklediği düzeyde üretimine dönüşür. Sanatçının sanat ürünüyle özgürce tanımlamalara girişmesinin önündeki en büyük engel burjuva iktidarı ve kapitalizmdir. Sanat ürününü metaya çeviren kapitalist üretim sistemidir.
Ve soruya gelirsek, bence: Seyircisiz tiyatro, dinleyicisiz muzik düşünülemeyeceği gibi, okuyucusuz edebiyat da düşünülemez. Sanat toplum içindir.
Sanat sanat içindir diyenler Flaubert'in gereksiz betimlemelerini okusunlar kardeşim. Sanat toplum içindir.
Lenin, “Parti Teşkilatı ve Parti Edebiyatı” adlı makalesinde edebî çalışmaların tüm proleter faaliyetlerin bir parçası olması gerektiğine dikkat çekmiş. Çünkü sosyalist temele dayalı yeni rejimin kabulüyle birlikte politikadan ekonomiye, toplumdan sanata, edebiyata uzanan her alanda köklü değişiklikler gerçekleştirildi. Devlet ideolojisi doğrultusunda oluşturulmak istenen bu yeni toplumu şekillendirecek olan Sovyet politikası, sanat ve edebiyatın toplum üzerindeki etkisinin fazlasıyla farkında olarak resmî ideolojiyi hiç vakit kaybetmeden bu alanlar üzerinden yayma yoluna gitti.
Gerçek ve hayal arasındaki sınır ortadan kalkmalı bence. Sanatın illa gerçekçi mi olması gerekiyor?
Edebi eserler yazıldığı toplumun sosyal,ekonomik,siyasi koşullarından bağımsız olamaz ve edebi eserler, işçi sınıfının,alt tabakanın,ezilen tarafın yanında ve onlara yardımcı olmalı. Eserler sömürülen ve ezilen sınıfın çıkarlarına ters düşmemeli.
Sanat aylaklar için olmalı. Salt bir zümre için değil gelecek ve geçim kaygısı olmadan bütün bireyler için. Aylak adamdaki bay C. gibi tabi baba parasına dayanmadan doğal bir hak olarak. Böylelikle sanat daha geniş kitlelere ulaşır. Kafa rahat çünkü😊
Cem Bey sizin de blogunuz var mı acaba? Ayrıca ben de toplum için olduğu düşünüyorum.
Marx, fikirlerini salt sınıfa dayandıran bir düşünür değil, tam bir 21. yüzyıl aydını. Toplum eleştirisi insanın sosyal ve tarihsel gelişimindeki çeşitliliklere duyarlı, sınıfın yanında ulus, ırk ve etnisiteyi de değerlendiren bir teorisyen. Okuma listeme ekledim.
Yazınsal eleştiriler günümüzde varolan yaşantıya göre çok sıkıcı, bilgiç görünümlü ve bilgisiz. Bu eleştiri güzeldi. Bence sanat toplum içindir.
Bi ya min yê ku ji hunerê re dibe xîm civak e û rastiya civakê ye. Divê huner jî bo civakê be. Wekî din rengê hunerê ji şert û mercên dema xwe behr digre. Wêjeya Neteweyên bindest û wêjeya Neteweyên ku sed sal e azad in, helbet nabe yek. Çimkî hûnermend jî kesek ji wê neteweyê ne û bandora bindestiyê li ser hest û hişê wan çêdibe. Welhasil carna divê hûner şoreşgerî bê. Çi bi qasî hunerê neteweyek bindest hişyar dike? Wekî din jî bandora Marksîzmê li ser stran, wêje û hemû hûnera Kurdî jî bandor kiriye. Hêj di bîra min de ne stranên li ser Lenîn û filan bêvan :)) wekî din dest xweş Salome, dîsa nivîsek cûda û xweş bû..
Sanat toplum içindir. Rakı içmeyen toplum için değil ama.
Rakı varsa sanat vardır, rakısız sanatı besleyen itfaiyenin hortumunu sikeyim.
sanat birey içindir bence. sanata deger veren bireyler için. tabiki bireyler birlesip toplumu olustururlar. Harika bir yazi olmus.