Psikoloji

Ötenazi Hak Mıdır?

   “En gönüllü ölüm, en iyi ölüm” Montaigne.

Selamlar, nasılsınız? Bugün birçoğumuzun şiddetle karşı çıktığı fakat vicdanen kesin bir kanıya varmanın çok zor olduğunu düşündüğüm bir konuya değinmek istiyorum. Bu konuda beni yazmaya teşvik eden günden güne artan ötenazi talebini dile getiren insanlarla ilgili okuduğum haberler ve kendi arkadaş çevremizde oldum olası bunu konuşuyor olmamız.


Okuduğumuz, haberlerde izleyip tanık olduğumuz kadarıyla ötenazi talebinde bulunan insanların en çarpıcı ortak yanları; çaresizlik. Çaresizlik kavramına birçoğumuz aşina oldugumuzu düşünüyoruz ama bu yazıyı okuyorsanız şayet hâlâ o insanlar kadar çaresiz kalmamışsınızdır demektir. Insanlar bazen içinde bulunmadıkları hayatı gayet rahatça ve gamsızca eleştirme hakkını kendilerinde bulabiliyorlar malumunuz.


Ötenazi (Yunanca: ευθανασία – ευ, eu, “iyi, güzel”; θάνατος, thanatos, “ölüm”), aslında yeni değil, Antik Yunan döneminden beri var olan bir uygulama. Hipokrat yemini gereği hasta ölmeyi istese bile bir doktorun hastasını ölümüne terketmesi ya da ölmesini sağlaması yasaktı ve bu durum toplumda o zaman da hoş karşılanmazdı. Ötenaziyi yani Antik Yunan’da güzel ölüm denilen bu olayı açıklayacak olursak; hastanın tedavilere yanıt vermediği ve dayanılmaz acılarla baş ettiğine emin olunduğunda başvurulan acısız veya en az acısız şekilde ölmelerine yardımcı olunması işlemidir. Bunun birçok farklı yöntemi vardır. Aktif ötenazi ve pasif ötenazi olarak iki ayrı çerçevede incelenen bu kavram, birçoğumuza kabul edilemez gelse de aynı koşullarda kalmadan bu konuda eleştirmeyi ya da kınamayı kendi adıma imkansız görüyorum ama bildiğim bir doğru var ki; insanın kendi hayatını sonlandırmak isteyecek raddeye gelmesi hak verirsiniz ki kolay gerçekleşmez.


Bu raddeye gelmiş bir insana bakıp içten içe yaşadıkları -tiksinti benzeri- acıma duygusu ile “Allahın verdiği canı sen mi alacaksın? Bu da onun bu dünyadaki sınavıdır.” diyenlerin sayısını tahmin edebiliyorsunuzdur. Bu “acısız ölüm” yöntemi dört büyük din tarafından da kabul edilemez bir eylem. Hepsinin ortak yanı inandıkları tanrının insana can veren olduğu ve ancak tanrının verdiği canı alma yetkisine sahip olduğudur. Bu durum dinlerin varoluşundan beri böyle süregelmiş ama son yıllarda protestan din adamlarının ötenazi savunucusu olmasıyla tartışmalara yeni ve farklı boyutlar kazandırmıştır.


Birçok ünlü düşünür, yazar, çizerin de ötenazi savunucusu olduklarına tarih şahitlik etmiştir efenim. Örneğin; Eflatun, Aristo ve Zeno yaşama imkanı olmayan hastaların tedavilerini devam ettirmenin sadece kentin (Antik çağdaki polislerin) kaynaklarını tüketmek olduğunu söyleyerek hastaların tedavilerinin yapılmamasını önermiş, pasif ötenazi savunuculuğunu yapmışlardır. Montaigne ise tanrının bizi yaşamın ölümden daha kötü olduğu bir duruma düşürerek bize ölme izni verdiğini söylemiş, ötenaziyi savunanlardan olmuştur. Ötenazi konusundaki en çarpıcı görüşlerden birine sahip kişi de David Hume’ dir. “İntihar Üzerine” isimli denemesini okuyanlar hatırlayacaktır; kişinin sefil bir hayatı sırf yaratıcısını mutlu etmek için sürdürmeye çalışmasını öngören dini görüşe karşı çıkmış ve kişilerin otonomilerine ve özgürlüklerine vurgu yapmıştır.


Nietzsche de Hume’nin, otonomi sahibi kişilerin, toplumsal faydalılıklarını ve hazlarını yok eden bir hastalığa sahiplerse ölümlerine karar verebilme hakkına sahip oldukları, görüşünü benimsemiştir. (Çok mantıklı değil mi?) Hume’nin aksine Immanuel Kant için intiharın hiçbir çeşidi kabul edilemezdir (Bunu söyleyince aklıma hep o malum videodaki “Bunlar egitilmezdir!” lafı geliyor) çünkü onun ahlak teorisi intiharı kesin bir şekilde reddeder.  19. yüzyılda Darwinizmin toplum tarafından benimsenişi ile birlikte “kutsal yaşam” kavramı önemini yitirmeye başlamış, bu durum da ötenazi savunuculanın sayısını yükseltmiştir. Bunun yanı sıra doğal seçilimin, suni olarak insan türü üzerine uygulanması açısından, ötenazinin ‘istenmeyen, doğal olarak kurtuluş şansı az olan’ belirli hasta grupları ve toplumsal gruplar üzerine uygulanması tartışması da Darwinizmin yükselişiyle belirgin bir seviyeye ulaşmıştır.


Günümüzde ötenazi savunucuları ve ötenazi karşıtlarının farklı argümanlarla konuyu gündemde tutmalarıyla beraber ötenazi dünya çapında tanınan bir uygulama haline gelmiş, bazı ülke ve eyaletlerde yasal hale gelmiştir. Efenim bknz. Hollanda, Belçika Teksas. (Haber spikerliği tekliflerine açığım.) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na göre Türkiye’de Ötenazi -tabii ki- yasaklanmıştır, ötenazi için yardım eden birey ya da bireylerin cinayet suçlamasıyla ömür boyu hapsi istenmektedir ama ülkede gün içerisinde çok farklı şekillerde cinayetlere kurban gidebilir ya da ilaç tedavinizi karşılayamadığınız için ölebilirsiniz. Bunlar tamamen yasal efenim.


Eee dostlar, insan düşünebilen özgür bir varlıktır, yani ben öyle düşünmek istiyorum ve her bireyin kendi yaşamı üzerinde söz hakkı olmalıdır. Ötenazi her kendini kötü hisseden bireye ölüm kapısı açan bir uygulama değildir, öncelikle bunu kavramamız gerekir. Biyolojik varlığı kendisine ve çevresine fiziksel veya ruhsal olarak katlanılmaz acılar veren, hiçbir tedaviye cevap vermeyen, doktor raporlarıyla durumun inandırıcılığı tasdiklenmiş olan çaresiz insanların, kişinin ve yakınlarının da rızasıyla talebi değerlendirmeye alınır ve zaman alan bir prosedür süreci başlatılır.


Bu süreçte ötenazi uygulaması için başvurulan kurum tarafından yönledirilen görevliler, hasta ve hasta yakınları ile temaslarda bulunup sürecin işleyişini anlatır, emin olup olmadıklarını gözlemlerler. Hasta ve hasta yakınları bu süreç içerisinde aynı fikirde iseler işlem başlatılır ve hastaya ‘acısız bir ölüm’ için yardım edilir. Olay budur. Yani eğer içinizde ötenazinin yaygınlaşmasının tehlikelerini düşünenler varsa, bu sürecin hemen sonuçlandırılmadığını ve talebin kabul edilmesi için geçerli sebeplerin olduğuna başvuru merciilerinin ikna edilmeleri gerektiğini dikkate almalısınız, alınız.



Yaşamak kadar ölmek de kolay değildir efem ve ötenazi yapmak isteyip parası veya yolculuk imkanı olmadığı için başka ülkelere gidemeyen yüzlerce insan var. Yüzlerce insan hiç istemediği halde katlanılmaz acılarla yaşamak zorunda bırakılıyor ve bunu sırf tanrıyı memnun etmek isteyen bir güruh yüzünden sonlandırma hakkından men edilmeye çalışılıyor. Hepimizin bir durup düşünmesi gerekiyor, bu kadar acıya neden katlanmak zorunda kalsınlar? Üstelik de hiçbir çareleri kalmamışken.

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Okur ve Yazar: Delikleri Büyüt!

Son olarak, ötenaziyi derinlemesine ele alan bir film önerisinde bulunmak isterim: Alejandro Amenabar‘in, Ramon Sampedro’nun gerçek yaşam öyküsünü anlattığı kitabından esinlenerek sinemaya aktardığı çok değerli filminin adı “İçimdeki Deniz”. Aslında Sampedro, henüz 20 yaşında İspanya kıyılarından bir Norveç gemisine atlayarak çıktığı dünya yolculuğuyla, hayata bağlılığını ortaya koyuyor. Sampedro’nun son günlerine tanık olduğumuz İçimdeki Deniz, araya serpiştirilen geri dönüşlerle, “o anın” gerginliğini vermeyi başarıyor. Daha fazla spoiler vermeden sizleri filmi izlemeye davet ediyorum.


Sizce ötenazi hak mıdır yoksa suç mudur? 


Not: “Ötanazi” diyemedigim için bütün yazıyı “ötenazi” olarak yazdım, çemkirmeyiniz. Sevgiler, kalpli emojiler.