Panoptikon, Sinoptikon, N’apıyon?
Leydiyiz en centılmıns, hoşgeldiniz. Menümüzde, gözetleme ve gözetlenme konuları var. Bütün bunların temelini oluşturan merak nedir? Felsefeci Thomas Hobbes, merak duygusunu “zihnin şehveti” olarak adlandırırken Eleanor Roosevelt, “en faydalı hediye” demiştir merak duygusu için. Merak, canlıları yeni şeyler öğrenmeye yönlendiren bir histir. Sadece insanlar değil, pek çok başka canlı türü de meraklıdır. Doğuştan gelen temel bir duygu olan bu his, bir güdü olarak sınıflandırılamaz. Çünkü merak sonucunda oluşan belirli bir davranış biçimi yoktur. Peki merak bir nimet midir yoksa lanet midir?
Teknoloji ve tüketim çılgınlığı ile beraber merak neden bilime değil de insanların özel hayatına kaymaya başlamıştır. Günümüzde mobese kameraları, gizli kameralar, internette mesajlarınızın ve arama geçmişinizin kaydedilmesi, internet verilerinizin kaydedilmesi, SS’ ler, telefon konuşmalarının dinlenebilmesi gibi pek çok şey sürekli izlediğimiz hissini uyandırıyor. Artık her an her yerden sürekli olarak “gözetim” altında olan toplumlara dönüşmüş durumdayız.
Aslında içinde yaşadığımız zamanı Panoptikon Hapishane tasarımına benzetebiliriz. Oldukça basit bir tasarımı olan bu hapishane modeli, tek kişilik hücrelerin bulunduğu birkaç katlı daire şeklindeki bir binadır. Hücreler binanın daire şeklindeki duvarında aşağıda fotoğrafta görüldüğü gibidir. Ortası tamamen boş olan bu hapishanenin en ortasında bir kule, kulenin en tepesinde ise nöbetçiler için bir gözetleme odası bulunmaktadır. Şöyle bir düşününce tanıdık geldi mi? Ama hücredekiler kulenin içindeki gardiyanların ne yaptığını, kendilerini izleyip izlemediğini göremiyorlar.
Michel Foucault, Jeremy Bentham’ ın bu kuramını yani hapishane modelinde gördüğünüz sistemi benzer bir şekilde topluma uygulamıştır. Michel Foucault “Hapishanenin Doğuşu” kitabında şöyle diyor: İnsan var olduğu ilk dönemlerde varlığını doğaüstü bir güce atfettiği ilk andan itibaren daimi olarak gözetlendiğini vurgulamıştır. Yani insan tanrısal bir güç tarafından sürekli gözetlenen konumdadır. Bu sistem gözetleme-gözetlenme ilişkisinin ilk örneğini oluşturmaktadır. Foucault’a göre devlet ya da otorite diyelim, kendisine karşı her türlü tehlikeyi izler ve bunu yaptığını da toplumun güvenliği gerekçesiyle beyan eder. Bu şekilde toplumu korumak, huzuru sağlamak adına masum olarak lanse eder. Michel Foucault şöyle sormaktadır: “Gören mi iktidardır, görülmeyen mi, yoksa görülmeden gören mi?” İktidarların kendilerini apaçık belli etmeksizin (ama yine de biz buradayız ve hepinizin tepesindeyiz mesajını dayatarak) hâkimiyetlerini sürdürme esasına dayanan gözetim pratiklerine niçin ihtiyaç duyulmuştur? Dr. Uğur Dolgun bu soruya şöyle cevap veriyor: “Görülen şeyin bilgisine sahip olunur. Bilgisine sahip olunan şey de kolayca egemenlik altına alınır ve iktidar tarafından ele geçirilir. Kısacası, görülebilen her şey denetlenebilir.”
“İktidar her yerdedir. Hapishanede, tımarhanede, hastanede, okulda, bilgide, bilimde ve iş yerindedir iktidar. İktidar; kodlamada, kapatılmada, yasaklamada, baskıda, gözetlemede, denetlemede ve yönetmededir. Okulda okuduğumuz kitapta, evde karşılaştığımız baskıda, gönderildiğimiz odamızda, kilitlendiğimiz tuvalette, sokakta gördüğümüz şiddette, yediğimiz tokatta, tekmede, coptadır. Hastanede yediğimiz sakinleştirici iğnededir, klinikte bilinçaltımıza ulaşmaya çalışılan sözcüklerdedir iktidar. Politikacıların nutukları, anne ve babanın tavsiyeleri, öğretmenin cetveli ve komutanın sana verdiği tüfektedir iktidar. Aynı giydiğimiz önlükte, üniformada, takım elbisede, tulumdadır. İş yerinde kadın yöneticinin yere vuran uzun topuğunda, askerde rütbelinin botlarının parlaklığındadır. İktidar yönetmekte ve yönetilmektedir. İktidar yalnızca baskı uygulamaktan, bastırmaktan, engel çıkarmaktan, cezalandırmaktan ibaret olmadığını; arzuyu yaratarak, zevki kışkırtarak, bilgiyi üreterek; bundan daha derine nüfuz ettiğini de göstermektedir. İktidar bedeni çalıştırır, davranışa nüfuz eder, arzu ve zevkle iç içe girer.”
Hapishane modelinde gözetleyen gardiyandır, toplumda ise devletin kurum ve kişileri. Peki günümüzde? David Lyon’a göre sosyal medya ve internet olgusu ile gözetim akışkanlaşmıştır ve özne artık bilinen bir birey değil her an her yerde olması muhtemel olan, uzaktan sınıflandırılan ve nesneleştirilen herhangi biridir. Yani büyük bir gözetleme-gözetlenme ağı içerisindeyiz. Ekran ya da internet karşısındaki toplumun kamera karşısındaki azınlığı gözetlemesi durumu ise Sinoptikon ‘dur.
“Her şeyi gören bu tanrının ölmesi gerekiyordu, insan böyle bir tanığın varlığına katlanamaz” diyordu Nietzsche. Tanrı öldü ama internet doğdu 🙂 görme ve gözetleme anlamında üçüncü bir göz parmak ucunda olsa fena olmazdı sanırım
Ben de aynı fikirdeyim, baş parmağımın ucunda olmasını isterdim. 🙂
Ben ensemde olsun isterdim.
Sürekli izlendiğini hissetmek neydi? Toplum bizi Manyak etti.
Merak duygusu “zihnin şehveti” iyiymiş bu Salomè Hanim. Valla ben üçüncü bir gözüm olsun ister miydim bilemiyorum.
Paranoid fantezilerle devamlı kameralarla izlendiğimi ve içinde yaşadığım dünyanın gerçek olmadığını düşünmek istemiyorum Truman gibi ama yazıdan etkileşme şey olmadı değil. Valla ben götümde olsun isterdim, zaman kötü.
Fukoyu sevmiyorum Spinoza'dan bahsedelim. Ne zaman bitecek fuko hayranlığınız Salomè?
Üçüncü bir göz olarak ellerimde olmasını isterdim
Parmak ucumda olsun isterdim.
Üçüncü bir gözüm olmasını aslında hiç istemem çünkü olsa; göreceği tek şey yer yüzündeki kötülükler olurdu toplu ölümleri katliamları savaşları kadin şiddeti ve ölümlerini çocuk istismarlarını sokakda öldürülen hayvanları iş kazalarını ve buna benzer yüzlerce kötü oluşumları görürdü.. iki tanesi cinnet geçirmeye yetiyor üçüncüsunden almayalım..
Bu arada Heci beyin samimiyetini de çok sevdim aslında fakat oraya bir göz yerine çelikten veya demirden bir şey olsa sankim biraz daha mantıklı olur diye düşünüyorum..
Ucuncu gozum olsa idi benden bagimsiz hareket etsin isterdim, posta guvercini misali saliverdigim yere pirr diye ucsun, benim olamadigim ve gozetlemek istedigim yerleri gozetlesin isterdim.
Ahahaha başlık ef sa ne
Part I
Sene teeee 1785.. salgın hastalıklar insanları kırıp geçiriyor.. yeni bir karantina fikri doğuyor.. dairesel karantina.. bizim Jeremy abi o dönem işlenen fütursuz suçları düşünmekte.. hapishanelerden çıkanların bir türlü ıslah olamamaları toplumu tedirgin etmekte.. idamın çatır çatır işlenmesi olayı ise ayrı boyut.. her 10 idamın 4 ü suçsuz ve hatalı işlenmekte.. bu abimiz dio ki; la bi hapishane yapalım sekizgen olsun.. ortasına da gözetleme kulesi.. (ebet ebet fikrin ilk hali sekizgen) neyse lirik şiir kısmını devre dışı bırakalım hemen Çünkü konu tüm hatları ile anlatılmış zaten..
İlkin Merak diyelim.. insan ya meraktan die aklınıza geldi di mi? Pisleeeeeer sizi merak varlığın gelişim evresinin motor dürtüsüdür.. diğer adı ile edinme isteği.. neden keşifsel meraktan birbirimizin donunu merak eder olduk? diye soranlar vardır.. bu ise size dayatılmış omnipticon (çoğulların birbirlerini gözetimi) olayı, aslında işin özü değişmemiştir.. sadece öz yönlendirilmiştir.. bir başkasının hayatını idame şeklini öğrenip o’nu hoşnutsuz veya eksiklik duyduğumuz hayatımıza uygulama dürtüsü.. olay bu kadar basit.. amaç ise kitlelerin kontrolü.. ha bi de kapitalizm reklamı size yaptırmayı seçti artık. 25. Frame tekniği
“oha içmeye gitmişler, ertesi gün hoooop içmeye.. biz içioz die story atılır..”
“hmm demek yeni bluz almış.. hooop alışveriş..”
“vaaaay abimiz yeni araba almış…”
“vaaaay demek plajda tatildesin.. ben de gitmeliyim.. kredi çekip gidilir..”
Part II
Gel gelelim Gözetlenme olayına.. A. Hitchcock abimizin “ki kendisi korku gerilim filmlerinin başlangıç tanrısı” neredeyse tüm filmlerinde rastlarsınız gözetlemeye.. Hitchcock filmlerinde seyirci filmden bağımsız değildir.. bir dışardan gözetleyicidir.. ve oyuncular ile kurgu bunu seyirciye hissettirir..
Sistemin ceza konusunda “panopticon” sabitte tutma konusunda “synopticon” ve iletişim çağının gelişimi ile kapitalizmin he-man’i olan “omnipticon”.. bu üçlü modern dünyanın işlev çarkları haline gelmiştir..
Peki biz neden bunca gözetlemeye sesimizi çıkartmamaktayız.. neden her defasında “Freeeedooooom” die bağırıp! ama bunu tüm hayatımızda uygulamalarını görmezden geliriz.. işte tam burada güven duygusu devreye girer.. kişi özgürlüğü ve güvenliği arasında ikilemde kalırsa güveni seçecektir.. kitlelere önce güvende olmadıklarını hissettirirsin sonra özgürlüğünü elinden alırsın.. ve bu kendi isteği ile oluşur.. kişisel dinleme ve gözetleme yasaları bir türlü parlamentolardan geçmiyordu.. sonra 11 eylül.. sonra Londra bombalaması.. sonra Fransa’da yönetmen cinayeti.. sonrası çooook uzun.. kitleler bu olaylar karşısında güvende hissetmek için her gelen yasaya sessiz kaldı. Ve şuan kamerasız sokakların bulunmadığı bir dünyada yer almaktayız.. kameralar bize gözetlendiğimizi söylemekte.. ve bizlerde gözetlendiğimiz hissinin verdiği korkuyla sistemin istediği mekanik kişiliğe bürünüyoruz.. iki eski dost masada içerken bir konuyu eleştirecek.. hooop masadaki telefonlar akla gelir.. susulur.. bu konuda herkesi “Azınlık Raporu” filmini izlemeye davet ediyorum..
Valla ben de Hecî Bey gibi düşünüyorum :)) Göd mühim sonuçta dhshfk
heşteghecîyalnizdegildir
şilan
Part III
Merak ve Gözetleme olgusunun kesiştiği noktada çok başka bir boyut oluştu.. Kapitalist sistemin artık reklam yapmaya ihtiyaç duymayacağı bir platform.. Omnipticon.. Sonra bizlere akıllı tlf verildi.. şunu düşünün Whatsapp hiçbir reklam yapmamasına karşın size hizmet etmekte? Kârını nerden sağlamakta? Veya bir arkadaşınıza “kırmızı bi çanta mı alsam” demenizle beraber her yerden gelen çanta reklamları? Muazzam bir algoritma bence.. Globalleşen dünyada devinim insandır.. ve insanın kontrol edilemez dürtüleri vardır.. Evrimini henüz tamamlamamış bu varlığın kontrol mekanizmaları her yüzyılda yeni boyutlar kazanmaktadır.. edindiğiniz kültürlerden, haykırdığınız sloganlara kadar her şey size uygulamanızı istedikleri için var.. daha fazla köle gereksiniminden doğan feminist akımdan tutup, özgürlük çığlıklarınıza kadar.. sert oldu di mi? Daha dün yorumda kadın haklarından bahsediyorduk oysa.. sahip olduğunuz tüm fikirleri, olguları, normları, edinimlerinizi, tüm yasaları, tüm hak ve sorumlulukları… hepsini bir örümcek ağında iplerin köşeleri olarak hayal edin.. ve bu ağ o kadar büyük ki.. hiç bir ipi sizin elinizde olmayan. Konu muhteşem.. konuşasım var daha ama çay içesim de ağır basıyor saygılarımla..
Anekdot; 3. Gözüm olsaydı ellerimle onu kör ederdim.. her şeyi görme isteği sapkınca geliyor bana..
üçüncü gözüm mememin çatalinda olsun isterdim çünkü canim öyle istedi
BENI YALNIZ BIRAKMAYAN ARKADAŞLAR SAGOLUN VAR OLUN. GOT ONEMLI.
Birde etraftaki olan biten bunca kötülüğü iki gözü olmasına rağmen seyirci kalanlarımız var.. onların her yerinde göz olsa da onlar kördür..
Üçüncü göz hakkım olsa gönlüme isterdim diyerek sufice bir tutum sergileyen bir cevap vermek isterdim ki o işlerle mesafeli olalı oldu biras. Olay mahallini terk etmedim mahal beni terk etti. Saygılar…
yorumlar, istekler, bilgiler eşsiz.
Ne güzelsiniz, topluca 🙂
Ez hatim!! Yazılarını okuyorum ama yorum yazma fırsatım olmuyor :/
Neden bir üçüncü güzümüz olsun ki, yani neden ihtiyaç duyalım? Ben şimdiye dek körü körüne böyle bir istekte bulunan bir insanoğlu görmedim, ama para, hırs, kadın, erkek, zenginlik için iki gözümüzü çıkarıcak insanlar tanıdım, iki gözümüzle gördüklerimiz bir algı haline gelip o şekilde beyne gidiyor, yani bir üçüncü gözün, ikinci bir burnun veyahut ikinci bir ağzın bize katacağı hiçbir şey yok, biz sadece varolan uzuvlarımızı toplumun bakış açısına göre daha düzgün ya da şekilli olmasını istiyoruz(ne komik, üçüncü gözünüz olsa bir de gözlük taktığınızı düşünün, Heci bey mecburen götüne de gözlük takacak :/ ) asıl ve en büyük isteğimiz düşüncenin içinde varolan düşünceyi gerçekleştirmek bunun için fazladan bir uzva ihtiyaç duymayız yahu adamlar dilenmek için sakat numarası yapıyor, kendilerinden eksik bir uzuv varmış gibi gösteriyorlar, ya da doğuştan fazla bir uzvu olan insan ameliyatla aldırıyor, şu an bu platforma da üç gözlü biri var olmuş olsaydı öyle bir hırsla bizim gibi olmak isterdi demiyeyim gitsin.
Soruyu şöyle değiştirirsek bir gözünüz olmuş olsaydı hangisinden vazgeçerdiniz?
Anlatımın on artı on numara olmuş.. iktidar(lar) keşke bu kadar salça olmasa. Sorunun cevabı:Üçüncü bir gözüm olsaydı, bu konuya ilişkin sorduğun soruya vereceğin cevap üzerinde olurdu 😊
Bizdeki okuma merakını, daha da fişeklediğin için biz, bizzati ben teşekkür ederimmm 🌹❤🙏
Iki gözüm de mahrumken sizden, ne edeyim ben bi üçüncü gözü Salomé Hanım
Geleceğim…
[…] sistemin, hapishanelerin de bu yapıların birer parçası olduğunu söylemektedir. Bu konuya, Panoptikon yazısında değinmiştik. (Foucault, Panoptikon’un bir yönetim biçimi olduğunu, zihin […]
[…] ardından (daha önce panoptikondan söz etmiştim) kitapta Hegel, Kant, Nietzsche’nin perspektiftlerinden açıklamalarla beraber […]
kalbimde olsun isterdim