Sevilme Arzusu Keder, Sevme Arzusu Neşe Üretir
Şu sefil sevilme arzusu kıskançlığı, bencilliği, tükenişi üretmekten başka neyi üretebilir? Sev beni, beni sev! diye çırpınır durur, narsistlik bir haldir, kendini değersiz görmekten, aşağılık kompleksinden doğar; sürekli bir homurdanma, böylelikle nesnesini de tüketecektir. Eğer olursa kendisine acıyan biri çıkarsa… Ne sefil bir acizliktir bu… Sevilme arzusu, nesnesi karşısında şaklabanlık yapmayı, hileler yapmayı da beraberinde getirir. Kendisiyle barışık olmayanın, bir başkasını sevmesi düşünülemez.
Her zaman bundan doğar aşkı ipotek altına almalar, kurumsallaştırmalar, zincirle tutsak etmeler ve lanet olsun bu arzuya, sevgiye işkence yapan, öldürendir o. Aşk, kişinin kendisini bir başkasına mecbur hissetmesi değildir (Yarın yaşlandığında sana kim bakacak?), bu sevginin kurumsallaşmış biçimidir, koftur, aile, tanrı, vatan sevgisi gibi. Varlığını tehditle, şantajla sürdürür. Çerçevesi yasalar, gelenekler tarafından belirlenmiş bir tür evcilik oyunudur, hazır roller oynanır asırlardan beri. Rollere uygun olmayanlar, cezalandırılır. Aşkın cinsiyeti, yaşı, ulusu, tekliği olamaz. Yasaları olan savaşlardır, sevişmenin yasası yoktur; yeter ki arzu karşılıklı olsun, birbirinin içine girip erisin.
Biricik olma istenci saçmadır. Aşk, göçebe olmalıdır. Bedenler birbirleriyle karşılaşır, arzu akışları, fikir akışları, sevgi akışları birbiriyle karışır, bu kendinden çıkmadır, başka bir oluş haline girmedir, elbiselerden, maskelerden, kimliklerden, önyargılardan soyunmadır. Aşk, içki içmeden kelimenin tam anlamıyla sarhoş olma halidr. Sevilme arzusunun yerine sevme arzusunu koymak, yaşamı olumsuzlamak değil, olumlamaktır, neşeyi üretmektir çünkü. Sevme arzusu, sevilmeyi beraberinde getirebilir ama böyle bir erekselcilik yoktur. Asla sahip olmak istemez, çünkü o göçebedir.
Sevilme arzusu duyan beden, sürekli bir savaş halindedir, kederli ve hınç doludur. Yıkmayı bilir, inşa etmeyi bilemez. Sevmesi bile sevilme arzusundan, sahip olma istencinden doğar. Sevme arzusu nesnesiyle değil, akışlarla ilgilidir, akışlarını kendisine uygun akışlarla birleştirmeyi, bir oluş meydana getirmeyi iyi bilir.
Aşk, öğretilemez bir oluştur, dolayısıyla aşk, öğretilenin unutuluşuyla başlayandır.
Kısa ev öz bir yazı. Tebrik ederim. Teşekkür ederim Baran Sarkistan’a. Evet, güzel dile getirmişsin. Ben de bununla alakalı bir kısa soru sormak istiyorum. Belki saçma bir soru; ama çok karşılaştığım klişe bir durumdan söylüyorum. 🙂 Neden hemen hemen bütün kadınlar sadece beni sev, beni sev” diyor? Karşındaki robot mu? 😬 🤪 Beni bağışlayın 🙏 😊
Bence Erkekler Kadınlardan daha çok sevilme arzusuna sahip fakat dile getirmiyorlar. Baran Sarkisyan buraya en güzel renk katan insanlardan biri tebrik ederim.
Okuduğum en güzel aşk yazılarından biri yüreğine sağlık..
Kedersizim neşesizim…
Yine harika bir yazı kalemine sağlık.
Ne de güzel bir yazı severek okuduk
Vay be ellerine sağlık mütişmiş gerçekten
Konu güzel olunca yazı da bir o kadar güzel oluyor. Yani kim demişti hatırlamıyorum. Kendini mahvetme yetkisini başkasına verme.
Biri(lerini) hep sevdim. Çok. Fakat onlar sevmedi. Acayip bir refleks oluşturdu bende. Sonra bir gün biri ile karşılaştım. Onu sevdim. O da beni, çok sevdi. Sevmiş gerçekten meğer çokça beni. Ben hep korktum, inanmadım. Sonra hoyratça kıydım ona.
Mehmet Emin CIRIK, öncelikle ilgin için teşekkür ederim. Sorna gelecek olursam, elbette senin karşılaştığın kadınlar “beni sev” demiş olabilir, ancak bu her kadın için geçerli değil tabii. Aslında belki çoğunlukla kadınların “beni sev” demesi yine ataerkiyle alakalı, kadının doğasıyla özüyle fıtratıyla değil. Ataerkil düzenlerde kadın öznesi “arzulanan” yani pasif özne olarak kurulup inşa edilmekte. Erkek de arzulayan, aktif özne olarak. Neden olarak bunu öne sürebilirim ve elbette bu inşanın yıkımı da mümkün.