Edebiyat, Kadın, Pdf Hayratı

Tante Rosa, Bebeğim!

Blog yazmak, çizmek benim için eğlenceli birer uğraşken şimdi artan bekleyişler yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı, bu da bütün üretim motivasyonumu yok ediyor demiştim geçenlerde. Neden kendine dair yazmıyorsun diyenleri düşündüm, daha doğrusu bunun -dürüstçe- cevabını.


Günlerdir geçmek bilmeyen bir boyun ağrısı ile çalışırken, bütün olup bitenleri, olmayanları, olabilecek ihtimalleri düşündüm. Sevmek, sevememek, kadın olmak, sürekli kendi içine dönmek, güven, ruhsuzluk, diğer birçok konu hakkında epeydir süren konuşmalar, sorgulamalar, bir bezmişlik hali, hani şu dahi anlamındaki -de, -da gibi, bitişik durduğunda sırıtan.


Bir teori üzerine yazabilir, sıkılmadan konuşabilirim de -kitle iletişim, endüstriyel ürün, sosyal medya yanılsaması, eleştirisi vs den ziyade- kendim hakkında yazma düşüncesi bile canımı sıkıyor, beni yoruyor. Hiç halim yok. Tahammülüm de öyle. Çevremdekilerin hayatında yerli yerine oturtulmuş bir eşya gibi kayıtsız olmayı dilerdim. Bütün gün, düşündüklerimi içinde barındıran beynimi bedenimden yırtıp uzay boşluğuna fırlatmak istedim.


Sonra, aklıma Tante Rosa geldi; oflaya puflaya dosya hazırlayıp, bilgisayar ekranına içi geçmiş şekilde bakarken, yukarıda saydığım bir ton konuya dair sahneleri aklıma üşüştü. İşimi bitirir bitirmez tekrar okuyacağım dedim.


Sevgi Soysal ‘ın Tante Rosa’sı, yayımlandığı zaman yerli olmadığı gerekçesiyle yadırganmış hatta yapıtın çeviri bir metne benzediğini öne sürenler bile olmuş. Sevgi Soysal da  bu eleştiriler üzerine, “Kahramanın adını Tante Rosa değil de Ayşe koysaydım yadırganmazdı.” demiş.


Şuraya gelmek istiyorum; 1968 tarihli eserden sonra yıllar geçti, aslında yadırgananın Tante Rosa’nın yabancı bir isme sahip olması, yabancı milletten olması değil bizzat kendisinin olduğu söylenmeye başlandı. Tante Rosa, toplumun dayattığı kadın profili değildi, ayrıksıydı, yaban otuydu. İstemediği bir düzeni bırakıp gidebilir, kendi yaşamını yeni baştan defalarca kurabilirdi. Yani, gerçekte kadına böyle bir yaşam alanı tanımayan bir toplum için Tante Rosa, “Alman olduğu için değil, özgürlüğünü sahiplenen bir kadın olduğu için yabancı idi.” 68’den bugüne yıllar geçti, hala yabancı…


Salomé Rus olduğu için değil…


Bunları düşünüp çalışırken beni hüzünle karışık bir gülme aldı. Bazı kitap ya da film kahramanları aklınıza kazınır, bazı diyaloglar hafızanızda bir köşeye kurulur ya hani, şöyle diyordu kendisi; “Akşamları dükkanı kapatıp yorgun argın eve gittiğimde bana hayatı kim sevdirecek?”


Tante Rosa, yaşamın kurallarına ve sınıflandırmalarına başkaldıran ancak kadınlığa hapsolduğu için hep yenilen biridir. Aradığı sevgiyi hiçbir zaman bulamaz. Çünkü ataerkil düzen erkeğin sevgisini göstermesini bir zayıflık olarak kabul eder. Düzenin normlarına uyan kadınlara ise korumacı cinsiyetçiliğin yansıması olan sahte bir sevgi ‘sus payı’ olarak sunulur. O bunları istemez, hep yenildin yine yenil diyerek daha da güzel yenilir, şöyle der:


“Çok konuşmak hiçbir şeyi düzeltmedi. İstediğin kadar yeniden başla anlatmaya, bütün sözcükleri evir çevir; çirkin tekrarları sıvayamazsın. Bir kadının bir kez yalancıktan inlemesi bile fazladır. Bir kez yalancıktan sokulması. Çirkinlikleri tekrarlamaktansa enayi başlangıçlara koşturmalı!”


Tante Rosa, bütün kadınca bilmeyişlerin tek adıdır. Tante Rosa, bütün şartlarda yaşayabilir. Tante Rosa, başkası tarafından verilmiş bir ad, başkası tarafından çektirilmiş acılardır, beceriksizliklerde ısrardır.


“Bir elmanın bir meyve olduğu, bir babanın baba, bir savaşın savaş olduğu, bir gerçeğin gerçek olduğu, bir yalanın yalan olduğu, bir aşkın aşk olduğu, bir bıkmanın bıkma olduğu, bir başkaldırmanın başkaldırma olduğu, bir sessizliğin bir sessizlik olduğu, bir haksızlığın bir haksızlık olduğu, bir düzenin bir düzen ve bir evliliğin bir evlilik olduğu, olacağı günler gelecekti, inanıyordu Tante Rosa.”


Sürekli kullandığım “Gula Çiya” Tante Rosa’nın bir nevi Kürt versiyonu. Sahi o günler gelecek mi Gula Çiya? Niyetleri, umutları, tasarıları yeniden şekillendirmek derman istiyor. Cesaretimiz baki ama yorgunuz, temkinliyiz.


Kitaptan sevdiğim birkaç alıntı ve yazı sonuna kitap PDF’sini bırakarak gidiyorum.


Gülünç bir ihtilalim ben, kötü bir askeri cuntayım. Asker olmuş gülünç bir soytarı gibi gülünç bir başkaldırma. Gerillalarım var, ne onlar beni devirebiliyorlar ne de ben onların kökünü kurutabiliyorum. Geçmişi düşünmek gibi güç, acısız. Tek aptallıklardır akılda kalan. Her insanın kendi aptallıkları, durmadan gülebilmesi için yeterli bir kaynaktır.


Kapı zorlanıyordu, alışılmış kapıları alışılmış günlerde açmaya alışık eller şaşkın, zorluyorlardı.


Durmayacağını, gerilemeyeceğini, hep biraz daha iyisini yapacağını bildiğiniz, sezdiğiniz insanlar vardır. Hayatı şöyle olur, böyle olur, iyi gider, kötü gider ama zekası donuklaşmaz, üretkenliği tıkanmaz.


Her şey özlenebilir. Her şey tutku konusu olabilir. Her şey aynı ölçüde kutsal ve aynı ölçüde aşağılık olabilir. Tutkular çevreye göre değişen şeylerdir. Evli kadınlar toplantısında, en temiz pak aile kadını olmaya özenen aynı kadın, orospuların yanında en orospu olmayı niçin istemesin? Önemli olan istektir, hiçbir istek diğerinden soylu değildir.


Bir bardak en iyi tükürükle parlatılır. Bir bardak en iyi tükürükle parlatılabildikten sonra, niçin en iyi evlilik böyle ilanlarla kurulmasın?


Bir sandık kapağı açıldı, soluk resimler, soluk defterler, yaprakları arasında kuru menekşeler, solmadan kurumuş menekşeler, mor menekşeler…


İnsanları sevmemeye başladı mı insan, insan gibi yaşamayı da sevmemeye başlıyor, insan gibi çalışmayı, kazanmayı, yemeyi, içmeyi, sevişmeyi, ölmeyi.


Komşunun ahlaksızlığı beni ırgalamaz. Ekmek her yerde ekmektir.


Allah Allah şimdi yine birlikte yaşamak. Allah Allah şimdi yine birlikte yaşamak zorunda olmak. Bir yeni pabuç altı gibiydi Tante Rosa. Hiçbir yaşantısına basmamıştı. Allah Allah olmayan bir geçmişi kabul etmek. Bunca kötü alışkanlıklarıyla. Her kötü yeni olmalı ama kötüye alışmamalı. Aynı suluboya kır çiçekleri nasıl tekrar yapılır? Allah Allah nasıl yaşanır tekrardan?


Tante Rosa bir kapı dışarı atılmadır.


Evini sırtında taşıyan hayvanı sevmedi. Evin kişiden ayrı, yıkılabilir bir nen olduğunu, olması gerektiğini o gün anladı.


Tekrar tekrar çirkinlikleri yaşamaktır ihtiyarlık. Bir insan erken gelen yaşlılıklardan sorumludur.


Bir kedi her zaman güzeldir. Açlık, tokluk, aşk, nefret tanımayan sürekli bir güzellik.


Şu ya da bu çemberin içine girmemiş, girememiş bir bireyin gebermekten başka hakkı olmadığını anladı.


Sen arzularına gem vuramayan günahkar bir kızsın, içini öldürmeyi bilmiyorsun.


Kısık, aptal bir sesle söylüyordu şarkısını Rosa. Eskiciden ucuza kapattığı gitarını dımbırdatarak. Yalnız olmak, işsiz olmak, aşksız olmak, en kötüsü ölü bir noktada olmak durumu üzerinde pek düşünenlerden değildi o, durumunu değiştirmeyi bilemeyenlerdendi. Şimdi kendi için aşk şarkıları söylemeye çabalıyordu gitarıyla.

“Tante Rosa, Tante Rosa I Love You!”

 

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Niçin Yazmayı Denemiyorsun?

Komşu kasiyer duvarı yumrukladı: 

-Ne Love’ı be moruk, sen de! 

 

Gitarını bıraktı, kasiyerin duvarına nanik yaptı.

 

“I Love You” ya ne sandın? Bir kendime I Love You! Sevebileceğim tek aşağılık, tek salak kendimim – kendimim – kendimim.


*Alıntılar kitaptandır, kitap buradadır:

Sevgi Soysal – Tante Rosa Pdf


Sürekli kaybedeceklerini bilseler de kendileri olmaktan bir an bile vazgeçmeyen kadınları bütün kanayan yerlerinden öpüyorum. Görüşmek üzere.