Müzik, Psikoloji, Sanat

Tigran Hamasyan Müziği Örneğinde Stendhal Sendromu

Daha önce hiç; bir müzik dinlediğinizde, bir tabloyu seyre daldığınızda, bir edebiyat şaheserini okuduğunuzda veya gezdiğiniz şehirdeki tarihi eserleri, freskleri incelediğinizde “bir acayip” hissettiniz mi? Hafiften gelen bir uyuşma ile birlikte kalp hızınızda bir artış? Bir “el ayak tutmama hali”?


Geçenlerde bir yazımda şöyle demiştim: Her Allahın günü onlarca ucube kendilerine sanatçı, yazar, aydın, gazeteci, şair, müzisyen, sinemacı, eleştirmen sıfatlarını atfederek televizyon, radyo ve gazeteler başta olmak üzere türlü kanallar vasıtasıyla gözümüzün, kulağımızın ve beynimizin adeta ırzına geçiyorlar. O kadar kuvvetli ve çeşitli aygıtları kullanıyorlar ki kapıyı kapatsanız bacadan giriyorlar, engel olamıyorsunuz. Bu yüzden maruziyeti en aza indirebilmek adına takip etmek, okumak, dinlemek, izlemek istediğim kişilere- şeylere bizzat açarak ulaşıyorum.


Kaliteli müzikler dinlemeyi ve paylaşmayı severim. Geçtiğimiz günlerde, bu aralar albüm çalışmalarına gömülen Sevgili Ciwan Ayaz, bana bir müzik gönderdi ve “Dinlemelisin, bayılacaksın.” dedi. İş yorgunluğunu henüz atabilmiş, kendimi yatağıma atmış iken kulaklıklarımı taktım, müziği açtım ki… İnanılmaz etkilendim, müzik kulaklarımdan akıp bütün vücuduma nüfuz etti sanki. Çalan Tigran Hamasyan idi. Daha sonra, internette ufak bir araştırma yapmam, bu konuda yalnız olmadığımı gösterdi. (Her şeyin herkeste aynı etkiyi göstermeyeceğini belirtelim.)



The Guardian’ın, hakkında; “Hem groove dolu hitler yazabilen hem de birçok stili ustalıkla çalabilen bir virtüöz.” diye söz ettiği ve cazın yaşayan efsanesi Herbie Hancock’ un bile kendisinden inanılmaz etkilenip, “Artık benim öğretmenim sensin.” dediği Tigran Hamasyan! “Dünyaya nar taneleri serpen piyanist” olarak anılan, çok genç bir caz dahisi.



“Bu müzikle kendi içime bakıyorum, kendimi tanıyorum, köklerimi anımsıyorum.  Doğaya daha yakın olmalıyız; kendimizi, özümüzü anlamaya çalışmalıyız. Doğa karmaşıklığıyla her zaman insandan üstün gelir. Bu albüm, insan doğasına doğru daha spiritüel daha sevgi dolu ve kökleriyle bağdaşmış bir nostaljidir. İçinde bir tür fedayı barındırıyor, insanların ilham alabilmesi için yapılmış bir feda.” Tigran Hamasyan.


Hamasyan ve müziğiyle geç tanışmış olmanın üzüntüsü bir yana, nedir bu, bir müzik ya da sanat eseri karşısında “hissedilen acayip şeylerin” anlamı? Bu duruma, Stendhal Sendromu deniliyor. Peki neden Stendhal denmiş ve detayları neler imiş, buyrun birlikte inceleyelim.


Stendhal, 1817’de Floransa’yı ziyareti sırasında, Michelangelo, Machiavelli ve Galileo Galilei’nin mezarlarının bulunduğu Santa Croce Bazilikası’nı gezmiş ve Giotto’nun freskleriyle süslü bazilikayı gördükten sonra kalp çarpıntısı ve halsizlik hissi yaşadığını yazmış. Yüksek sanata maruz kalma sonucunda görülen bu belirtiler, Stendhal mahlasıyla yazan Fransız yazar Marie-Henri Beyle‘ nin Floransa’da yaşadığı bir tecrübe sebebiyle onun adıyla anılıyor. Burada bir detay düşeyim: Stendhal olarak bildiğimiz Beyle, edebiyatçı yeteneğinden endişeli olduğu için ve belki de içine girmeye çalıştığı çevrelerde gülünç duruma düşmemek için yüzlerce takma isim kullanmıştır.


“Floransa’da olmaktan, o muhteşem insanların mezarında dolaşmaktan dolayı kendimden geçmiştim. Bu yüce güzelliğin düşüncesi beni avuçları içine almıştı. Bir an ilahi hislere gömüldüm. O an her şey ruhuma sahicilikle hitap etmeye başladı. Ah, keşke unutabilsem. Kalbim hızla atmaya başlamıştı. Hayat gözlerimin önünden çekilmişti. Yürürken yere yuvarlanıp gitmekten korktum.”


Yani, kişinin sanat eserlerinin bolluğu veya ihtişamı karşısında kendinden geçmesi durumu söz konusudur. (Bunu salt sanat eserine – tablo, müzik ya da freske- indirgemeyelim, çok güzel bir manzara da olabilir.)


“Volterrano’nun Sibille’i resim sanatının belki de bana verdiği en büyük heyecanı yaşattı. Zaten Floransa’da olma düşüncesinden ve az önce mezarlarını gördüğüm insanların yakınında olmaktan ötürü bir tür kendinden geçiş içindeydim. Şaheser resimlerin yarattığı göksel hislerle duyduğum coşkun ruh hali, içimdeki tutkulu duygularla kaynaşmıştı. Santa-Croce’dan çıktığımda Berlin’de ‘sinirler’ denilen kalp çarpıntısını hissettim. Hayat sökülüp benden alınmıştı. Yürürken düşeceğimden korkuyordum.”


Sendrom, kendini sanat eserlerine bakarken yaşanan kalp çarpıntısı, sersemleme, baş dönmesi, bayılma ve hatta halüsinasyon görme gibi bulgularla gösteriyor. Bu semptomlarla aşırı bir duygulanma hali ve geçer gibi olduğunda ise tatlı bir yorgunluk durumu ortaya çıkıyor. Caravaggio’nun ‘Medusa’ sını gören birinin bayılması, Boticelli’nin ‘Venüs’ün Doğuşu’ nu izleyen birinin kalbinin durması gibi. Bunlar sadece benim verdiğim birer teorik örnek değil, yaşanmış olaylar.


Rahatsızlık, dediğim gibi bu yüzden Stendhal Sendromu olarak anılıyor, ancak en sık rastlanan yerlerden birinin Floransa olması nedeniyle Floransa Sendromu olarak da duymuş olabilirsiniz.


Psikiyatr Graziella Magherini , acil servise, bir gün içinde aynı şekilde başvuran, tam tamına yüz altı turist olması üzerine hastaları incelemiş ve bu incelemenin sonuncunda, 1977 yılında, Stendhal Sendromu resmi olarak tıp literatürde yerini almış. Bu dönemden sonra, Floransa’yı gezen insanlar arasında da aynı belirtiler görüldüğü için İtalyan psikologlar, bu sendrom üzerinde birçok deney gerçekleştirmişler, çalışmalara hala devam ediyorlar.


İtalyalı Psikiyatri Profesörü Graziella Magherini’nin “La Sindrome di Stendhal” adlı kitabı, bir sanat eserine baktıktan sonra feleğini şaşıran ve psikoza giren insanları konu alıyor. Yani, güzelliğin, uyum ve dengenin “hasta ettiği” insanları.


Tıp literatürüne geçmiş psikosomatik bir rahatsızlıktan söz ediyoruz. Bunu ne şiddette yaşıyorsunuz ya da yaşadınız mı, bir düşünün bakalım. Belki, siz de bu sendromdan memnun veya muzdaripsinizdir ve adını ya da ne olduğunu bilmiyorsunuzdur. Bu durum, bir lütuf mu yoksa bir ceza mı bilemiyorum ancak bildiğim bir şey varsa, o da bu sendromun daha anlamlı bir isme sahip olamayacağıdır.

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Ozzy Osbourne ve Kurbağa

Bir de bu durumun tam tersi olan, Paris Sendromu var. Paris Sendromu’nda karşılanmayan yüksek beklenti nedeniyle ortaya çıkan bir depresyon söz konusu, ona da bir ara değinelim.


Görüşmek üzere.


Amâncio EJ. Dostoevsky and Stendhal’s Syndrome, Arq Neuropsiquiatr

Pictures and Tears, James Elkins 

The Guardian, BBC

Ve tabii Ciwan Ayaz :))