Gezi Notları

Hewraman / Oraman

Hewraman, İran’ın Kürdistan eyaleti efenim, buyrun: Çok yüksek ve dağlık bir yer olduğu için buraya, “Kartallar Yuvası” deniliyor. Burada Goranî, Hewramanî konuşuluyor ama Kurmancî ile de kolaylıkla anlaşabilirsiniz. Goranicede Hewraman (Awraman) ya da Huraman (Uraman), ‘Ateşin Yükseldiği Yer’ anlamına geliyormuş.


Gerçekten de çok yüksek bir yer. Girişte verdiğim ilk tepki, ” Oha! Adamlar hipotenüse ev kurmuş!” oldu. Şöyle düşünün, Mardin’in seksenli yıllarda kalmış ve daha dik hali. Her yer uçurum ve merdiven. Insan, hayretler içerisinde kalıyor. Pencereler, kapılar uçurumlara bakıyor, zaten oldukça eski model olan birkaç arabanın park edildiği yerlerin iki adım ötesi uçurum. Hewraman’a gece vardık ve Shadi Hotel’e yerleştik. Hotel hemen girişte, oldukça temiz, 4 yıldızlı ve gecelik kahvaltı dahil kişi başı fiyatı 100₺. Iran’ da internet oldukça sınırlı. Otele gidecek olanlara tavsiyem arka odaları tercih etmeyiniz, çünkü wi-fi kesinlikle çekmiyor. Lobide ve ön kısımlarda bağlantı idare eder durumda.


Gece, biraz turlayalım diyerek kendimizi dışarı attık. Fakat henüz kapanmamış birkaç hediyelik eşya satan dükkan haricinde, tek bir hayat belirtisi göremedik diyebilirim. Gece karanlığında o uçurumlar ve evlere bakıp hayretler içerisinde Azad’a, “Yani şimdi bi komşu birinden bir şey isteyecek olsa bu kadar uçurumu, yokuşu nasıl çıkacak?” deyip durdum.



Sabah kahvaltısı için indiğimde, İran’ın diğer birçok yerinde gördüğüm gibi lobide de böyle bir masa ile karşılaştım. Bu konuyu başka bir başlıkta detaylı olarak anlatmak isterim.





Otel kahvaltısı, yine patlatmalı ekmek şeysi ve tabii ki otelden çarptıklarım.


Sokaklardan yürüyerek aşağı doğru süzüldük. Yöresel kıyafetler çok uygun, ortalama 50-60₺’ye, teyzelerle elbiselerin arasına dalıp, kendiniz için uygun bir tane bulabilirsiniz. Hep görmek istediğim evlerin dizilişi, mavi kapılar… O ortamı görmek için sokaklarda yürürken, kendimi resmen bir Abbas Kiarostami filminde hissettim.


Karşınızda o manzara ve benim Soran klip kızı hallerim. Orada, tepemize tepemize vuran güneşin hafif kaymasını beklerken, iyiliğini koruyabilmiş birkaç güzel insanın şipşak portrelerini çizdim. Bir insanı mutlu etmek çok kolay, deneyiniz, bir şey kaybettirmez. Bu kadar kötülük, hayatı zorlaştırma, kaos, yalan ve bunalımdan sonra dünyanın öbür ucuna dahi kaçabilirim.

Kürdistan’da köy köy gezerken gördüğüm kadınların güzelliği, bakımı, kıyafetleri beni benden aldı. Oldukça bakımlı, makyajlı ve çok güzeller. Erkekleri ise yöresel kıyafetler içerisinde.



Her yer çok sessiz. Iran Sineması övücülüğüne girmek gibi olmasın ama hakikaten de filmlerdeki gibiymiş.



Tam burada bir düğüne denk geldik, fotoğraf çekmememiz için ricada bulundular. Tam bir film sahnesiydi. Çok eski bir Peuogot’dan yöresel kıyafetli damat indi, sonra gelini indirdi. Gelinin üzerinde beyaz bir elbise, onun üzerinde işlemeli bi yelek, imkanlar dahilinde yapılmış saç ve makyaj. Gelin çekinerek damadın koluna girdi. Eski bir kamera ile birkaç fotografları çekildi. Arkada süslenmiş ama başka bir zamana aitmiş gibi olan insanlar yürüyerek eşlik etti. Her şey çok sessizdi.


Sonrasında bizi bekleyen eski taksiye bindik ve radyodan gelen müzik eşliğinde yolumuza devam ettik…


 


Fotoğraflar: Azad Turan
Buraya kadar gelenler için bir şarkı efenim, sözleri de çok güzel. Iyi dinlemeler, görüşmek üzere…

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Kütahya’da Bir Metropol: Aizanoi