Pdf Hayratı, Tarih

Balkan Yarımadasında Kürtler

Sonsuzluğun var olduğu, ekolojik bir denge içerisinde birçok şeyin en bâkir ve en temiz yaşandığı, özgürlüğü acılarla harmanlanmış Kürdistan dağlarından son kez bakıyorum; engin ovaların rengini ve vadilerin keskinliğini gözlerime hapsederek…


Sevdiklerim! Dağlarım! Ovalarım! Vadilerim! Hiç unutamayacaklarım ve kokusuna doyamadıklarım…


1994 yılının bir yaz günüydü, benliğimi kaplayan hüznün verdiği yeisle yönüm Avrupa olmak üzere yola koyuldum; menzil belli değil fakat kıta Avrupa… Güney Kürdistan’dan başlayıp Doğu Kürdistan’a oradan İran, Azerbaycan, Rusya, Ukrayna, Moldovya ve nihayetinde Romanya’ya varmıştım.


Binlerce kilometre süren yolculuğum boyunca düşünmediğim tek şey kalmıştı; o da tarih boyunca bu yolculuğu yapan sadece ben miydim?


Neden sonra bu soruyu henüz ilk kez duyduğum Romence dili sordurmuştu! Çünkü daha önce bu kadar yakından duymadığım bu dil bana tanıdık gelmişti. Çünkü Romence Kürtçeye çok benziyordu. O andan itibaren, aklıma tarihin şafak vaktinde insanların büyük bir sabır ve özveriyle zor koşullar altında yaptığı göçler geldi.


Öteden beri İngilizce, Fransızca, Yunanca, Slavca ve Latincenin Kürtçeye benzerliklerini biliyorduk. Çünkü aynı dil grubuna mensupturlar. Fakat Romencenin Kürtçeye bu kadar çok benzemesi çok farklı merak konusuydu. Üstelik bir veya iki sene önce oraya yerleşen Kürtler bu dili diğer yabancılara göre çok çabuk öğreniyorlardı. Hatta kısa süre de kalmalarına rağmen Kürtçe konuşurken bazı Romence kelimeleri de katıyorlardı. Kelime vurguları, fonetik ve ortak sözcükler dikkate şayandır.


Daha sonraları anlaşıldı ki, Kürtçenin bütün Balkan halklarının dilleriyle benzer yanları varmış. Üstelik Balkan isminin kendisi kulağımda Kürtçe çınlamaya başlamıştı. Aklıma Kürdistan’da bulunan Balik dağı, Balkanî, Balekani vb. Kürt aşiretleri geliyordu. Bunlar acaba tesadüften ibaret olan şeyler miydi? Araştırmaya değer mi diye düşünürken, her geçen gün daha çok öğrendiğim isimler ve olaylar beni böyle bir araştırma yapmaya teşvik etti.


Uzun bir süre hep bunları düşündüm ve bunun böyle kalmaması gerektiğine karar verdim; binlerce hatta belki de onbinlerce yıllık sırları çözmeliydim. En azından sırlarla dolu insanlık tarihinin kapısını aralayarak onu hissetmeliydim. İşte bu kez geçmişe doğru bir yolculuğa çıktım ve birçok alanda araştırmalar yürüttüm.


Hissettiklerimden yola çıkarak, rastladığım gerçek tarihi olguları derleyerek ve buna günümüz Kürt gerçeklikleriyle karşılaştırarak bu kitapta sunmaya karar verdim. Merak uyandıran bu ortak yanları araştırmak için ilk önce Balkan halklarının tarihini, ardından Kürt tarihini daha detaylı inceledim. Osmanlı tarihini de bu çerçevede ele aldım. Ama arada bir kopukluk söz konusuydu. Bir türlü kesin ve önemli bağlantılar kuramıyordum. Sonunda incelemeyi unuttuğum bazı şeylerin olduğu kanaatine vardım. Evet, hem de en önemli şeyi anımsamamıştım.


O da Antik ve Ortaçağ tarihinde Balkanlar’da yaşayan halklar, Hıristiyanlık ve Bizans tarihiydi. Nedense, biz Kürtler yıllarca bu tarihi iyice araştıramamışız. Balkanlar ile olan tarihi ilişkilerimizi gün yüzüne çıkaramamışız. Aynı şey Balkan tarihçileri için de denilebilir. Öyle ya, XX. yüzyıl boyunca adı sanı belli olmayan Kürtler kimin umurunda!


Bilhassa Bizans tarihini kendimizin dışında, onları dışarıdan bizlere saldıran Rumlar olarak algılamışız. Sürekli olarak aklımızda iki husus yer etmiş. Sanki Kürtler eskiden sadece Zerdüşt dinini, daha sonraları ise İslamiyeti seçmişler gibi şartlanmıştık. Halbuki sonradan anlaşıldı ki Yahudi Kürtler bile varmış. Hıristiyanlığa gelince, Hıristiyan Kürtleri sadece çok cılız bir kesimle sınırlı bilirdik. Oysa, Hz. İsa henüz sağ iken Hıristiyanlık inancı Kürdistan coğrafyasında devlet dini olmuştu.


Kürtlerin herkesten önce Hıristiyanlıktan etkilenmemeleri mümkün değildi. Çünkü bu inanç Kürtlerin hemen yanı başında zuhur etmekteydi. Burada söz konusu olan sorun, onların hangi tarihlerde ve hangi yörelerde bu inancı seçtikleri değildir. Henüz Hz. İsa hayattayken onun inancı Kürdistan’da yer ettiyse, peki bu Hıristiyan Kürtlere ne oldu?


Aslında Hıristiyanlık ve buna bağlı olarak Bizans tarihini incelediğimizde bu sorunun cevabını verebiliriz. İnsan bazen karşılaştığı şeyleri merakla araştırır. Hele bazı konular vardır ki âdeta araştırmayı bekleyen gizemli kapalı kutular gibidirler.


Sanki binlerce yıldan beri paslı zincirleri çözülmeyi bekler. İşte bu konulardan biri de Kürtlerdir. Kürtlerin tarihi, sosyal, siyasal, kültürel ve demografik dağılımları henüz tam olarak ortaya çıkmamıştır. Bence, Kürt gerçekliği, tarihçiler, antropologlar, etimologlar, sosyolog ve insan toplumlarıyla ilgilenen uzman kişilerin önünde devasa bir konu olarak bütün bilinmezliğiyle olduğu gibi duruyor. Kürtleri ve Kürdistan’ı incelemek bir bakıma doğu ile batı arasındaki filtreye takılan tarih ve uygarlık kalıntılarına ulaşmak anlamına gelir.


Kürtlerin kendisi bunu şimdiye kadar halledemediler. Çünkü büyük bir inkâr ve asimilasyonla karşı karşıya kaldılar. Kürdistan’ı egemenlikleri altına alan devletler, ilk olarak tek ulus oluşturmayı hedeflediler. Bunun için resmî tarih tezleri hazırladılar. Bu tezlerin hemen hemen hepsi uydurmadan ibaretti. Çünkü var olan objektif durumla çelişiyordu, onların bütün hesaplarını altüst eden büyük bir sorun vardı.


O da, Kürt gerçekliğiydi ve uydurma resmî tarih tezlerini geçersiz kılıyordu. Bu içinden çıkılmaz durum onların bütün planlarını altüst ediyordu. Kendi resmî tezlerini benimsetmek için çıplak zora başvurdular. Kürtlerin tarihini ve toplumsal varlığını inkâr etmenin yanı sıra, araştırmacı Kürtlere karşı da zalimce davrandılar.

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Ağa, Şeyh, Devlet

Bundan dolayı Kürt aydınları, yakın zamana kadar kendi tarihlerini yeterlice araştıramadılar. Bu işe soyunan yabancılar ise ya hazır bilgilerle yetindiler ya da daha çok siyasal statükoya uyumlu araştırmalar yaptılar. Sorunu olduğu gibi algılamak yerine, istedikleri biçimde algılayıp yayınladılar. Dolayısıyla Kürtlerin tarihi gerçekliği henüz tam olarak kesinleşmemiştir.


Bazı konular kimi insanlar tarafından ilgiyle okunacak, yine bazıları tarafından abartı olarak değerlendirilecek. Hatta bu kitaptaki araştırmalar, şimdiye kadar ileri sürdükleri yanlış tezlerini çürüttüğü için birçok yazarı da kızdıracak. Doğanın kanunu böyledir. Yeni ileri sürülen tezler, eskinin yanlışlığını, yetersizliğini hissettirdiği için, eskinin güvenilirliğine gölge düşürdüğü için ortaya atılır ve tartışma konusu yapılır.


Ben bir tarihçi değilim, ama tarihin dışında da değilim. Bilindiği gibi Ortadoğulu aydınların tarihe olan ilgileri büyüktür. Ama bu ilgi çoğu zaman resmî tarih çerçevesini aşamıyor. Kim çok kılıç sallamış ve kim daha çok başkalarını köleleştirmiş, işte budur resmî tarih anlayışı. Ulusal bilinç ve ideal çerçevesinde çocukluktan beri insanlar böyle bir yapılanma içerisinde büyütülür. Bir nevi yanlış tarih büyüsü ile her şey toz pembe olarak gösterilir. İyi olan oonlarındır. Kötü olan başkalarına, yani düşmana aittir.


Kürtlerin resmî tarih tezi diye bir şansları bile olmamıştır. Çünkü tarih bilinci ortadan kaldırılmıştır. Kürtler, çok eski bir tarihte ve tarihi olayların merkezinde yer aldıkları için, onları bundan uzaklaştırma çabaları esas amaçlarına ulaşamamıştır. Çünkü dünyanın birçok yerinde ve tüm zamanlarda onlar hakkındaki tarihi belgeler ve detaylar âdeta havada uçuşuyor. Bunları görmek ve bir gün derleyip insanlığa sunmak elbette kaçınılmaz olacaktır. (İkinci Önsöz)


Ali Husein Kerim – Balkan Yarımadasında Kürtler Pdf