Sappho ve Lezbiyen Teriminin Doğuşu
Platon onun için şöyle demiştir: “Bazıları, dokuz sanat perisi olduğunu söyler- gelin sayalım tekrar -bakın, onuncusu; Lesbos’lu Sappho.” Sappho, MÖ. 615 yılında aristokrat bir aileden bugünkü adı Midilli olan Lesbos’ta doğdu. Sappho’nun yaşadığı bu dönemler, Yunan siyasi tarihinde Tiranlık Çağı olarak bilinir. Kent devletleri tiranlık ile demokrasi arasında gidip gelirken toplumda egemen olan hep erkeklerdi. Kadınlar toplumun tamamen dışında, evlerine kapanık yaşamak zorundaydılar. Siyasette, felsefede, sanatta ve hatta sporda bile sadece erkekler vardı. Bu dönemin en bilindik sahnelerinden biri, sadece erkeklerin katıldığı sempozyum (symposium) adı verilen eğlencelerdi.
Bu tarz eğlencelere katılan kadınlar ise, flütçü olarak adlandırılan ve içki sofralarını eğlendiren dansözlerdi. Kadının hem ruhsal hem de bedensel olarak önemsenmediği böyle bir ortamda, kenti süslemek için yapılan erkek heykelleri çıplak yapılırken, kadın heykelleri bir kaç kat elbise giymiş biçimde betimlenirdi. işte böyle bir dönemde Sappho, tarihte bilinen ilk kadın şair olma unvanını kazanmıştır. Sappho, edebiyata ve özellikle de şiire olan düşkünlüğü ile tanınmaya başlamış, şiirlerinde aşkı ve kadın erotizmini büyük bir tutkuyla işlemiş, etrafına topladığı genç Lesbos’lu kızlarla edebiyat ve şiir sohbetleri yapmaya başlamıştır. Özellikle kızlara yönelik kurslar açmış ve dersler vermiştir.
Akademisyenler arasında Sappho’nun muhtemelen biseksüel olduğu ortak görüşü vardır. Aslında Sappho ile ilgili günümüzde en çok bilinen (fakat kanıtlanmayan) tarafı biseksüel tarafıdır. Şiirlerinde tüm formlarıyla güzelliği anlatıyor ve her iki cinse karşı da aşk şiirleri yazıyordu. Çünkü kendisi Cercylas adında zengin bir adamla evliydi ve şiirlerinden bildiğimiz kadarıyla Cleis adında bir kızı vardı. Kimilerine göre evliydi ve mutsuzdu, kimilerine göre ise şiirlerinin çoğu kızı ve yakın arkadaşları içindi.
Sappho’nun günümüze kadar ulaşan en sağlıklı şiiri, Afrodit’e yazdığı aşk şiiridir. Diğer şiirlerinin tamamına yakını birbirinden kopuk ve ayrı parçalar halindedir.
APHRODİTE’E YAKARIŞ
Ey tahtı ışıl ışıl ölümsüz Aphrodite
Ulu Zeus’un düzenci kızı
yalvarırım yüreğimi acılarla
dağlama!
Yardımıma gel gene, hani eskiden
sesimi duyunca nasıl, çıkıp
babanın sarayından kanat çırpan
kuşların
çektiği yaldızlı arabana biner;
yeryüzüne inerdin bulutsuz
mavilikten;
ölümsüz dudağında o aydınlık gülüşle
sorardın,
“Gene nen var?” derdin, “nedir gene
deli gönlünü çelen? Tılsımımla kimi
bafltan çıkarıp yollamam gerekiyor
koynuna?
Söyle, Sappho, kim seni üzen?
Kaçıyorsa kaçsın, bırak,
yakında o senin ardına
düşecek,
bugün almıyorsa verdiklerini,
yarın o sana armağanlar verecek,
seni sevmiyorsa, istemese de er geç
sevecek.”
Geleceğin varsa, şimdi gel,
kurtar beni
kuşkudan, ne diliyorsa gönlüm
yerine getir, sen de katıl benimle
savaşa.
SAPPHO
(Türkçesi: Cevat Çapan)
Tanrıça Aphrodite onuruna kurduğu bu okulda, yanına erken yaşlarda aldığı genç kızları evlilik çağına kadar yetiştirdi. Sappho’nun belki de sadece eğitmek değil aşk için yanına aldığı kızlardan dolayı adı o dönemlerde tüm Grek dünyasında duyulur olmuştu. O güne kadar kadınlar arasındaki aşk ilişkisi anlamına gelen tribad (homoseksüel – homos yunanca “aynı” anlamına gelmektedir-) sözcüğü, Sappho’dan sonra değişmiştir.
Sappho’nun Lesbos adasında genç kızlar ile yaşadığı aşk ilişkileri yüzünden kadınlar arasındaki ilişkiye lesbos aşkı anlamına gelen lesbos ismi takılmıştır derler. Aslında felsefe ve tarih meraklıları hemen aradaki bağlantıyı kuracaktır, Sappho’nun sadece genç kızlardan kurulu okulunun lezbiyen olarak anılmasının sebebi ise oğlancı olmakla suçlanan Sokrates ile kıyaslanmasından dolayı olmuştur. Erken dönemlerde Sappho ile Sokrates birbirine eş gösterilmiştir. Sokrates; kendi felsefi öğretilerini anlatmak için kurduğu okulda yaşadığı eşcinsel ilişkiler ile tanınan bir felsefeciydi.
Sappho Sicilya’ da intihar ediyor ama nasıl? Bazı kaynaklara göre Sappho genç bir kız öğrencisine âşık olmuş hatta aşkına karşılık alamamasıyla bunalıma girmiştir. Ama kaynaklarda şöyle bir bilgi daha var ki Sappho, yaşadığı baskılara daha fazla dayanamayıp Lesbos’u terk etmiş Sicilya’ya yerleşmiş, burada Phaon adındaki bir kayıkçıya aşık olmuştur.
Bu umutsuz aşk, çok sevdiği Lesbos adasından uzak kalışı, yaşadığı sürgün hayatı ve duyduğu özlem Sappho’yu hayattan koparmış ve bunalıma sokmuştur. Sebep hangisidir bilinmez ama o sebep kendisini Sicilya’nın yüksek bir uçurumunun eşiğinde duran kayaların üstünden aşağıya atmasına ve intihar etmesine neden olmuştur.
Times dergisinin edebiyat ekinde yayınlanan Sappho’nun 2600 yıl sonra bulunan, yaşamının son bölümlerinde kaleme aldığı anlaşılan ve lir eşliğinde okunmak üzere yazılmış bir şiiri:
Siz, göğsü mis kokan Peri’nin güzel hediyeleri!
Coşun kızlar ve söylesin tatlı sesli lir,
Ama benim bir zamanlar körpe olan yaşlı bedenim artık kocadı.
Saçlarım kara yerine beyaza döndü;
Yüreğim ağırlaştı.
Bir zamanlar yavru geyikler gibi hızla dans eden dizlerim…
Artık beni taşımaz.
Halime inleyip dururum.
Ama ne gelir elden?
Yaşlanmamak…
Ve insan olmak, imkânı yok.
Sappho bir düşünce savaşının, bir birey özgürlüğünün ve bir kazanımın hikâyesidir ve “Aşk aşktır!”
Nerdesiniz ya Salomè Hanım özledik.
Elif Hanım buralardayım efem, biraz kafa dinleyeyim dedim. 🤗🌼
Kadın olmak her devirde zor.
Ne yazık ki. Dünyaya kadın olarak gelmişseniz, hayata 1-0 mağlup başlamışsınız demektir. İlk golü yaratılış efsanelerinden yersiniz en başta. Çünkü yaratılışınızdan yaşamınıza kadar her şey falsoludur ve mağlubiyetiniz yaratılışınızla başlar.
Platon da eşcinsel değil miydi zaten? Platonik aşk olayı falan. Ayrıca arayı açmayın Salomè Xanim, özlüyoruz. Yazıları yani.
O dönemde Gorgo ve Andromeda diye kadın okulları da vardı. Neden sadece Sappho lezbiyen olarak anıldı?
Öncelikle yazınız harika olmuş Salome Xanim , geçmişten günümüze dek kadın olmanın Dünya'da bilhassa Ortadoğu'da ne denli zor olduğunun farkındayız . Sizi bir de erkekler için bir yazı yazmaya davet etmek isterim. Takdir edersiniz ki "potansiyel tecavüzcü" çok da hoş olmayan bir niteleme-önyargı.
BİLGİLENDİK
Baştan uyaralım.. Konuya biz eşcinsellik irdelemesi olarak bakmıoz.. taciz.. çocuk istismarı olarak bakıyoruz.. ondan ötürü kullandığımız alaycı dil eşcinselliğe değil, mevzubahis kişilerin özeldeki haltlarınadır.. yani “homofobik olma heval” diyene sonrasında ağır dalarız demedi demeyin:/ çünkü homofobinin bir nefret içselliği barındırdığını savunanlardanız..
Hey gidi Sokrates hey.. döneme bakıldığı zaman aslında Sokrates’le eş düzeyde değildir.. zira Sokrates gençleri ahlak yozlaştırmaya itmekten idamla yargılanmıştır.. hatta bu mahkemede kendisinin savunmasını en önemli öğrencisi Platon yapmıştır. Ki bu savunma gönümüze “Sokrates savunması” eserini bırakmıştır.. Platon akıl hocası Sokrates tarafından daha genç yaşlarında taciz edilmiş, ancak sonrasında kendisini ona hayran halde bulmuş.. (bknz: Paulo Freire ‘Ezilenlerin Pedagojisi’) Mesela aynı tacizlere Platon tarafından maruz kalan Aristoteles abimiz “şey ederim sübyancının savunmasını ben bu işte yokum, Benim yolum Demokritos (atomun varlığından ilk bahseden abimiz) yoludur artık” demiş yoluna bakmıştır:/ hatta Platon “la bak aşkıma karşılık verirsen Akademeia’nın başına getiririm..” demesine bile resti çekmiş, “la bi düş yakamdan ben heteroyum..” deyip sittiri çekmiştir.. döneminde genç öğrencilerini taciz ve baskı ile eşcinsel ilişkilere yönlendirdiği bilindik bir gerçek.. şimdi olay şu.. bir kişi kendi iç dünyası ile eşcinsel ilişkiye varım demesinde bir beis yok.. sonuçta eşcinsellik bir yönelimdir.. o vakitler okullarda öğrenciler öğretmenleri tarafından azledilebiliyordu.. ve bu işlem gerçekleşirse eğitim hayatları sekteye uğruyordu.. okullarda yaşanan inanılmaz istismar olayları mevcuttur.. asıl mevzu şu; eşcinsellik olgusu var diye “abi bizi homofobik ilan ederler” die korkup konuya elleşmemeli mi, yoksa “işin içinde çocuk istismarı ve taciz var kardeşim” deyip irdelemeli mi?
Ablamız ise kendi şahsına münhasır bir kişilik. Gençlik yıllarında bseksüel.. sonrasında lezbiyenliğe geçiş yapmış.. en büyük nedenini Salome zaten anlatmış.. ama bu ablamızda az uz bişi değil taciz ve istismar olayında.. öğrencilere derste cıbıldak olacaksınız uleyn die dayatırmış falan.. şimdi olaya “e erkek şirefsizlik yaparken iyi, kadın yaparken nie kötü” die bi bakış açısı açıyorum toplumsal ayrımcılığa karşı gösterdiği her dinamik çıkış alkışlanası olabilir.. sonuç itibarı ile o dönemde erkek egemen topluma kafa tutmak yürek ister.. ancak özelde öğrencilerini kendi cinsel arzularına alet etmesi ŞİREFSİZLİKTİR.. tıpkı Sokrates ve Platon gibi..
Anekdot: film beş para etmez bişi.. bence izlemeyin 🙂 (vay akkaş ne dedikodu yaptık be)
Roma döneminde genç, yakışıklı, temiz oğlanlarla ilişkiye girilmesi bir nevi zenginlik belirtisiydi de. Eşcinsellikle nitelendirilebilir ama biseksülliğin yoğun olduğu dönemlerdi. Mitolojik olarak kadınlar çoğu kez kötü olarak lanse ettirilmiştir. Lilith, Hera ( Zeyna'yı katmıyotum 😂😂), bunlar en önemli güçlü kadın figürleri ama kötü kadın figürleri olarak lanse edilmiştir. Yaratılışla bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum, bu eril zihniyetli erkeklerin kadınlardan daha güçlü ve daha iyi oldukları sadece iktidarların eril erkeklerde olması sonucudur.
Sonuç olarak bijî jinên Kurd 😉
Yıl 2018, "aşk, çıkardır." Sonucunu elde ediyor insanlığın büyük bir kısmı.
Ben de filmi hiç beğenmedim.
Aynen Ebru Hanım , zaten ben de beğenmediğimi belirttim ama yine de izlemek isteyenler için link bıraktım. 😉
Ez ku bêjim min di çend hevokan de xwe dît tu yê bikenî