Misafir Ol Gel Bana

Film Çekmek

  Soner Sert Gazete Duvar sitesinde yönetmenler ile yaptığı söyleşileri “Film Çekmek-Yönetmenler İlk Filmini Anlatıyor” adını verdiği kitabında bir araya getirerek film ve kitapseverlerle buluşturdu. On üç yönetmen ilk filmleri hakkında, kendisi de film emekçisi olan Soner Sert’in sorularını yanıtlıyor. En başta arthouse film anlayışına sahip yönetmenlerin çoğu aynı sorunlardan dolayı büyük mağduriyetler yaşıyor bu mağduriyetleri aşabilmeleri sadece kendi çabaları sonucunda olabilecek bir şey değil.

    Yönetmenler Türkiye sineması, Türk sineması, Anadolu Sineması gibi kavramları yapay buluyor. Film sanatının evrensel değerlere sahip olduğundan sadece belirli bir yer, memleket, aidiyet veya millet ismiyle ilişkilendirmek istemiyor. Film sektörünü ve yapımını daha çok enternasyonal bir olgu olarak değerlendirdiklerini düşünüyorum.

   En vahimi ise yönetmenler film çekecek para bulamıyor. Sanatsal film çekmek için türlü çabalar ve yoğun emek harcayan yönetmenler ne bakanlıktan ne de özel sektörden maddi destek buluyor. Bir film çektikten sonra üç-altı yıl arası bir zaman yeni filmlerini çekmek için sponsor bulabilmek ya da fonlardan destek almak için başvurularının  olumlu sonuçlanmasını bekliyor. Uluslararası fonlardan da maddi yardım almak çok zor çünkü Bakanlıktan destek almamış bir filme destek olmaya pek yanaşmıyorlar. Diyelim ki film için yönetmene fon sağlandı ama yapılan yardım filmin bütçesini karşılamıyor. Yönetmenler sağdan soldan, eşten dosttan aldıkları borçlarla filmlerini çekmeye çalışıyor. Ve yönetmenlerin hepsi batacağını bile bile filmlerini çekiyorlar. Ve yeni çekecekleri film için sermaye birikimi yapmak bir yana çektikleri filmlerin borçlarını bile kapatamıyorlar. Ek Bilgi: Bir film yapımı için 2018 yılı verilerine göre asgari harcaması yüz bin lira civarında.
  Bununla beraber ülkemde sanatsal film çekmeye çalışan yönetmenlerimiz parasızlıktan yapımcı bile bulmakta büyük zorluk yaşıyor. Bir film setindeki her türlü malzemeyi, ekipmanı, dekoru, giysiyi yönetmenlerin kendisi ayarlıyor.
  Yönetmen arkadaşlar Bağımsız sinema kavramına toptan karşılar. Kapitalist ekonomilerin geçerli olduğu bir sistemde sermayedarların desteği olmadan film çekmek imkansız olduğundan böyle bir sinema türünün olmadığından hemfikirdirler. Amerikan Bağımsız sineması Hollywood’tan bağımsız, kapitalizmden bağımsız değildir.

 

  Şimdi “Tük yönetmen” ve “Kürt yönetmen” ayrımı yapmıyorum hiç. Politik mesaj taşıyan; hatta bir politik gönderme bile taşıyan bütün filmler sansüre daha doğrusu görmezlikten gelinmesinden dolayı ülkemizde arthouse film yönetmenleri filmlerini ne dağıtacak dağıtıcılar ne de filmlerinin gösterimi yapacak sinema salonları bulabiliyorlar. Televizyon kanalları zaten tek bir arthouse film satın almıyor. Deniz Akçay’ın “Köksüz” filmi Venedik Film Festivali’nde ödül kazandı ama ülkemizde ancak yedi salonda gösterim şansını yakaladı. Acaba kaç seans yer verdi sinema salonları sormak istemiyorum. Bunun yanında sanatsal filmleri izleyen halk kesimi eridi gitti. Yönetmenler için otuz bin izlenme sayısı büyük bir başarı. Recep İvedik’i beş milyon kişi mi izlemişti?
  Film emekçisi ve yazar Soner Sert arthouse film camiasının sorunlarını çok iyi irdelemiş. Gönül isterdi ki yönetmenlerin sanat ve estetik anlayışlarını konuşalım, film türleri ve ekolleri hakkında yazalım, anlatalım. Ama arthouse film camiası ülkemizde festivallerde  bile yeterli derecede temsil edilmiyor. Antalya Portakal Festivali sansürle beraber tamamen iktidarın gösteri yaptığı bir şenliğe dönüşmeye başladı. Bazı yönetmenlerin otosansür yapması da sektörün gittikçe yandaşlığa kaymasına sebep oluyor. Sansür yapmaya da açıkçası pek gerek kalmıyor ülkemizde.
  Yönetmenlerimiz batma garantili filmlerden edindikleri tecrübe ile genç yönetmen adaylarına önemli bir nasihat da veriyorlar. Ünlü olacağını, cebe para indireceklerini, bütün sinema salonlarında filmlerinin gösterileceğini zannediyorlarsa sakın bu işe girmesinler. Sinema-Televizyon bölümünde akademisyenlik yapan film emekçileri bile kendi üniversitelerinden ne sponsorluk alabiliyor ne de fon sağlayabiliyor.
   Halkımızın sanat filmlerine itibar etmesi için ne yapmalı? Neden bizim memleketin bir film ekolü yok?
 
İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Antik Zamanların Hüznü