Sinema

Kanun Çıkarttıran Film: Rosetta

Jean Pierre Dardenne ve Luc Dardenne kardeşlerin Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye aldıkları ve adına Belçika hükümeti tarafından kanun çıkartılan bir film: Rosetta. Filmi izlemeye başladığımız andan itibaren kendimizi empatik bir duygu içerisinde buluveriyoruz.


Deleuze,  sinemayı basitçe bir öykü ve enformasyon sunma yolu olarak görmez. Çünkü sinematik biçim, düşünme ve tahayyül etme olanaklarını değiştirmiştir. Filmin kendisi imgeleriyle bir şeyler düşünür, bizler ise düşünmekte olan imgelere bakarak filmin düşünceleri ile temas haline geçeriz. Kendilik duygusu kaybolmaz ama bir süreliğine de olsa geri planda kalır ya da belirli bir süreliğine unutulur. Farklı öznelerin ve farklı dünyaların deneyimi mümkün olur. Bu, bir başkasının bakışına ve algısına bir göç ediştir. Kısa süreli de olsa bu öznelliklerin, başka öznelliklere bir teması ve onlarla birbirine karışmasıdır.



Genel olarak düşündüğümüzde sanat, empatik yetilerimiz ile ilişkilidir. Filmler de bundan bağımsız düşünülemez. Film boyunca Rosetta’nın mücadelesine, umuduna ve çaresizliğine ortak oluyoruz. Kendimizi sinematografik bir empati içinde buluveriyoruz. Tüm dünyanın “refah toplumu” olarak gördüğü Avrupa’nın göbeğinde; insani çıkmazlar, ikilemler, karşıtlıklar, hayatın zorluğu, işsizlik ve geçim derdi gibi sorunları, ihtiyaçlarımızın yaşama bakışımızı ve iç sevincimizi nasıl darmadağın ettiğini Rosetta aracılığıyla hissediyoruz.



Filmde kamera Rosetta’ya adeta yapışık gibi, genellikle karakterin peşinde ve onunla bütünleşmiş haldedir. Rosetta’nın bir yere baktığını görürken de bakılan yer ile izleyen arasında hep Rosetta’nın bedeni vardır. Örneğin, onun yaka paça dışarı atılışını  izlediğimiz mesafe, zaman zaman bizi çıkan arbedenin bir parçası haline getirir.


Rosetta bir işçi filmi. Filme adını veren Rosetta, işinden ayrılmamak için var gücüyle mücadele ediyor. Çünkü işsiz kalınca başına neler geleceğini biliyor. İş bulamazsa “normal” bir insan olmayacağını düşünen Rosetta, bir karavanda alkolik annesi ile birlikte yaşayıp, hayatı sırtlamaya çalışıyor. “Normal” olmak istiyor, çünkü o dışlanmış, yok sayılan proletaryanın bir temsili.



Filmdeki her karakter aslında Rosetta gibi sınıfsal eşitsizliğin ve işsizliğin yarattığı sorunlardan korunmak için çevresine kalın duvarlar örmüştür. Rosetta, annesiyle bir çatışma halindedir. Anne-kız arasındaki gerilim, aynı zamanda birey ve toplum arasındaki gerilime vurguda bulunur. Rosetta, annesinin içki içebilmesi için yönetici ile yatmasına ya da annesinin kendisine verilen giyecek ve yiyecekleri kabul etmesine şiddetle karşı çıkıyor.



Rosetta ve onun nezdinde işçi-yoksul sınıfı için ölmek bile bir lükstür, zira Rosetta’nın tüpü açarak intihar girişiminde bulunması bile tüpün bitmesi nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanıyor.


Çok fazla spoiler vermeden çıkışa doğru…


Filmde iş bulma kurumları gibi sosyal hizmet kurumlarının ve aynı zamanda sendika ve temsilcilerinin işlevsizliğine tanık oluyoruz. (Rosetta, işsizlik maaşı dahi alamıyor.) Filmin gösterime girmesinden sonra, Belçika’da uzun süre çalışmayanlar için “Rosetta Kanunu” adı verilen iyileştirici bir yasa çıkarılması, sanatın ve sinemanın gücünü gösteriyor.


Kapitalist sisteminin bireyler üzerindeki acımasız üstünlüğünü, endüstrileşen iş gücü içerisinde bireylerin mücadelesini, umutsuzluğunu izlemek isterseniz, link. 


Görüşmek üzere.


Yönetmen: Jean-Pierre ve Luc Dardenne 

Senaryo: Jean-Pierre ve Luc Dardenne 

Oyuncular: Émilie Dequenne, Fabrizio Rongione, Anne Yernaux, Olivier Gourmet 

Yapım: Fransa ve Belçika ortak yapımı. 

IMDB puanı: 7,5


İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  The Color Purple (Mor Yıllar)