Genel, Misafir Ol Gel Bana

Kısır Bir Döngü: Tekelleşme – 2

Merhabalar, bir önceki yazımın devamı olan yazı ile karşınızdayım. Bu yazıda, daha yakından tanıdığınız birkaç ismi anlatacağım size. Daha doğrusu “ifşa edeceğim” desem yeridir, benim sinirlerimi bozuyorlar. Neticede ne dedik bir önceki yazıda, günümüzdeki tekelleşmeden bahsedeceğim.


Sürekli tekelleşme kelimesini kullanıyor olmam, sizi sıkmasın. Size, ne denli kandırıldığımızı, uyutulduğumuzu ve buna koyulan başlıktan, bu başlığın altında akan sudan faydalananları anlatacağım. O yüzden, bir süre daha tekelleşme kelimesini kullanmak zorunda kalacağım.


Bülent Ecevit’ in zamanında çıkarmış olduğu ‘’Arayış’’ isimli bir dergi vardı. Hatta, yakın dönemde tekrar çıkardılar ancak bazı sebeplerden dolayı geri kapatmak zorunda kaldılar. Bülent Ecevit’ in çıkardığı Arayış Dergisi; Bülent Ecevit’i, siyasette iktidara hatta daha önemlisi insanların umudu olma mevkiisine taşıdı. Orada yazdığı şiirler, makaleler ve düz yazılar sayesinde… Ve tüm bunlar olurken, Bülent Ecevit, Arayış dergisinde herhangi bir eşantiyon, promosyon vermemişti.


Bu yüzden insanlar, sadece onun yazdığı yazılara ve şiirlere odaklandılar. Promosyonla ilgilenmediklerinden, ilgilenecekleri promosyon olmadığından, yazıları okudular, şiirleri okudular. Tabii, Bülent Ecevit de yaşadığını yazan bir yazardı veya yazdığını yaşayan… Bu durumun getirmiş olduğu gerçeklik, okuyucuda karşılık buldu ve bu süreç, Bülent Ecevit’i siyaset sahnesine taşıdı.


Gelelim günümüz dergilerine… Ot, Bavul, Kafa, Kafkaokur, Masa ve Tuhaf dergileri… Buralarda yazan insanlar, neredeyse aynı havayı solumakta ve neredeyse aynı cümleleri kurmaktalar. Sanki her dergi ötekinin bir yansıması gibi… Bu dergilerde yazan insanlardan hangisi ülkemizde olan adaletsizliği, kadın cinayetlerini, hayvan cinayetlerini ve en önemlisi belki de siyasi havayı değiştirebilmekteler?


Soru biraz haksız bir soru gibi görünüyor olabilir, sözüm meclisten dışarı! Bazı insanlar hariç tabii! Ama burada tek tek isim veremem değil mi? Evet, hiçbir şeyi değiştirmemekteler! Çünkü hepsi sadece siyasi ideoloji doğrultusunda düşünmekte ve o doğrultuda çalışmalar yapmaktalar ve bir şeyleri dile getiriyor olmaları, değiştiriyor olmaları anlamına gelmez! Sadece söyleniyorlar! Sadece tespitler yapıyorlar, üzerine mizah yapıyorlar, şiirler yazıyorlar ve konferanslar yapıyorlar (Özel üniversitelerde) Bundan sonrası? Yok!


Aşağıda öyküler yazan, yazılar yazan, şiirler yazan yaşı genç kime fırsat veriyorlar? Kimleri boynuz kulağı geçme pahasına destekliyorlar? Eğer açtıkları atölyelere gitmiyorsanız; hiç kimseyi! Ancak dergi olarak baktığımızda hangi dergi bir değişimi gerçekleştirebilecek bir ciddiyette? Onlar, sistemin onlara oynamaları için izin verdiği kum alanında magazincilik oynamakla meşguller sadece ve kendi kazançları uğruna dergileri vitrinleri olarak kullanmaktalar.


Taze bir örnek vereyim: Yine Kafa Dergi, Ot ve Bavul dergileri çevresinde olan kadrolaşmış yazarların çıkarmış olduğu “Sadece Şiir” isimli yeni bir dergi var. Yeni çıktı! Ve bir sürü ünlü, Can Bonomo’ dan, Deniz Çakır’ a herkes paylaşımını yaptı. Birçok paylaşımda ise “Artık bir şiir dergimiz de var!” söylemi çokça yer aldı. Neticede 54. sayısına ulaşmış “Şiirden” dergisinden bihaber yaşamaktalar. Çünkü amaçları şiir değil! Kendi kumdan alanlarında sürdürmeye çalıştıkları oyunların ve onlara bizler tarafından verilmiş şöhretin tadını çıkarmakla meşgul olmaktalar.


Bu ülkede “sosyete” diye bir kavramın olduğunu bilmeyen yoktur. Bu bir tekelleşmedir. Hem de iktidarın yarattığı tekelleşmeden daha sert bir tekelleşmedir. Muhalif veya çok sesli insanların olması gereken alanın tekelleşmesi!


Edebiyat okuyan başarılı bir öğrencinin hayali olan yazı yazmak olayını gerçekleştirebileceği bir sahne mi bu dergiler? Değil! Kendi kadroları var ve bu kadroya dahil olabilmek için takipçi sayınız çok olmalı, siyasi desteğiniz olmalı, onların ideolojisinde veya birilerinin akrabası olmalısınız. Peki, o kadar yakındığımız AKP’ye baktığımızda; torpil, yolsuzluk, adam kayırma gibi şikayetlerimiz, sanatçı ve aydın dediğimiz insanlarda da belirmiyor mu aslında?


Bu, elinizdeki ışığı ne tarafa doğru tuttuğunuzla ilgili bir durum işte! Gerçekten 1980’li yıllarda Aydın Doğan ile hızlanan tekelleşmeyi fark edemeyecek kadar bilgisiz veya öngörüsüzler midir? Sanmıyorum. 2002 yılından beri, karşı oldukları hükümetin domine etmeye çalışmasını ve kendine tam anlamıyla bağlı bir medya tekelleşmesi oluşturma çabalarını görmemişler midir? Görmüşlerdir bence.


Peki, özgürlük, aydınlık, edebiyat, sanat diye avaz avaz bağıran bu insanlar, bu dergiler, neden yıllarca bu tekelleşmeyi izlediler? Aslında cevabı basit: Hükümet kendi kitlesini ve medyayı tekelleştirmeye çalışırken, muhalefet de kendi kitlesini ve seçmenini tekelleştirme çabasındaydı. Yani, “En muhalifi ve en aydını biziz.” demek için olamaz mı?


Mesela, Bavul dergisinde yazı yazan bir ünlüden çok çok daha iyi yazı yazan bir genç yok mu? Var! Bavul dergisi bu gence fırsat verirse, bu gencin oradaki bazı insanların önüne geçme ihtimali yok mu ? Var! Peki orada yazı yazan bir tiyatrocu, dizi oyuncusu, sinemacı, müzisyen veya ressam, o dergiyi reelde para kazanmak için bir vitrin olarak kullanıyor olamaz mı? Olabilir. Neden olmasın?


Öyleyse bu ihtimallerin olduğu yerde, iktidarın veya holdinglerin tekelleşme hareketine göz yummuş olma ve bu tekelleşmenin onlara yarıyor olma ve haliyle onların bu tekelleşmeye dolaylı da olsa destek veriyor olma ihtimallerini doğurmuyor mu? Peki… Dergiyi kendine vitrin edinmiş o bazı insanların; edebiyata, kültüre, sanata, zihniyet değişimine vs ne kadar katkıları vardır sizce?

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Feleğin Çemberi ve Sericomyrmex Radioheadi

Sizin kendi alanınız olan yazarlık, çizerlik gibi sanatsal kollarda iş bulamayışınızı, bir köşede bildiklerinizin, öğrendiklerinizin ve araştırmalarınızın körelmesini ne kadar umursuyor olmalarını bekliyorsunuz? Kendi alanınızda çalışamıyor olmanız sonucunda parasız kalışınızı?


Burada söz konusu o veya bu dergi değil! Olayları kişiselleştirmek de değildir amacım. Ama yukarı çıkardıklarımız tarafından aşağıda tutulmaktayız ve yıllarca tek umudumuz yukarıdakilermiş gibi düşündük.


Bu yazımı burada bitireceğim ama bu yazıyı baştan sona tekrar okuyun lütfen. Soruları tekrar tekrar sorun kendinize ve objektif, hayranlıktan uzak bir şekilde cevaplamaya çalışın. Cevaplayın bu soruları. Bir sonraki yazımda sizlere; rakamlar ve bazı tespitler sunarak, kanıt destekli cümlelerle, tekelleşmenin çok farklı bir boyutundan daha bahsedeceğim.


Şimdilik görüşmek dileğiyle…


Abdo Uçucu