Genel, Mitoloji

Sığla Ağacı, Günebakan ve Mitoloji

Selamlar, ben geldim! Nerede diyordu, dilim ve beynim arasında gerili bir uçurum var diye, benimkisi o hesap. Düşünmek, anlamaya çalışmak, bana hiçbir zaman yarar sağlamadı ama her zaman benim aleyhime çalıştı. Ikili ilişkilerimde, gündelik hayatımda aleyhime işledi durdu. Derin düşünmek doğal bir eylem değildir, öğrendik. Meraklı olmak, doğayı ve insanları anlamak istemek, sanatları keşfetmek, herkesin eğilimi olmalıydı.


Oysa böyle olsaydı çalışmanın şu andaki düzenlenmesiyle, dünya dönmeyi bırakırdı. Nedeni çok basit: Çünkü bu iş zaman alır ve eleştirel aklı geliştirir, artık kimse çalışmaz olur. Bu yüzden, insanların zevkleri, beğenmediği şeyleri, kendilerini ilgilendiren meşgaleleri var; çünkü aksi halde toplum denen şey olmazdı. Olaylarla aşırı ilgilenenler, hatta öncelikle kendilerini ilgilendirmeyen şeylerle ilgilenenler ve insanların ilgisizliklerinin nedenlerini anlamak isteyenler, bunun bedelini yalnız kalarak öderler. Bknz. Ben.


Neden yolda yürürken bir ağaç gördüğünde onun altında oturup sadece soluklanmak varken oturur onun mitolojik öyküsünü bir saat hatırlamaya çalışır, “Hatırlamadan buradan kalkmak yok, anlatacağım banane!” deyip, yol arkadaşlarını alıkoyar ki bir insan? Ağacın altında uzanmış düşünürken, hikaye bir bir aklıma düşüverdi.




Mitolojide Apollon, sağlık, kehanet, sanat ve ışığın tanrısı olarak bilinir ama çoğu kaynakta güneş tanrısı olarak da geçer. Apollon’un ışık huzmeleriyle şekillenen birçok bitkinin efsanesi anlatılmaktadır. Işte bunlardan birisi de “sığla ağacı” dır. Sığla ağacı, halk arasında “günlük ağacı” olarak da bilinir. Marmaris, Muğla, Fethiye, Köyceğiz boyunca yetişen bu ağacın botanikteki adı, Liquidambar Oriaentalis. ”Hoş kokulu sıvı” anlamına gelen Likidamber, Latince ”likit” akıcı sıvı, Arapça ”amber” hoş koku kelimelerinin birleşiminden oluşmuş.


Gelelim ağacın hikayesine ve kerametine… Her zaman diyorum, adeta bir Dallas, Bir Game of Thrones, Bir Lannister Hanedanı olan mitolojideki bu olay da yine kaynağını fırtınalı bir aşktan ve intikamdan alıyor. Şimdi efenim olaylar olaylar, güzellik ve aşkın tanrıçası olan Afrodit fettanı, kocasını Ares’le aldatırken gece sonunda uyuyakalırlar. Sabah olup güneş doğunca, güneş tanrısı diye yukarıda anlattığım Apollon, ışıklarını süze süze geliiir ve bu kaçak aşıkların ihanetine tanık olur. Doğruu Afrodit’in aldattığı kocası Hephaistos’un yanına gider ve “Benden duymuş olma ama senin boynuzlar böyle böyle” tarzı gördüklerini anlatır.


Hephaistos’u okuyanlar bilir, kendileri demiri işleyen, tanrılara türlü afilli silahlar üreten bir zanaatkar. Günümüzde olsa zırhlı araçlar, doçkalar, bazukalar üreten ağır sanayi tanrısı olurdu. Eee, intikam almak için kolları sıvayan Hephaistos demirden görünmeyen bir ağ örüp yatağa serer. Afrodit ile Ares yine bir gece gizli gizli fikifiki yapmak için buluşunca, hoop diye çırılçıplak halde kıskıvrak ağa yakalanırlar. Afrodit utanç içinde kalır, olay sansasyon yaratır, günümüz magazin dünyasındaki gibi ağızdan ağıza konuşulur durur. Asıl olay bundan sonra başlar efenim.


Afrodit Apollon’un bu yaptığını unutmaz ve “Ben de senin ocağına incir ağacı dikeceğim ulan!” diyerekten intikam yemini eder. (Tabii incir değil, sığla ağacı olacaktır. )


Iki güzel kız kardeş vardır. Bunlar, Pers Prensesleri Leucothoe ve Klytie’dir. Klytie olan hanım kızımız, Apollon’a saplantılı derecede aşıktır. Apollon da ona karşı boş değildir, güneş ışınlarıyla onu okşayaraktan flört etmektedir. Yine bir gün Apollon, ışıklarıyla Klytie ile flört etmek üzere iken Klytie’nin kız kardeşi Leucothoe’yi görür.


Intikam için her fırsatı kollayan sinsirella Afrodit, tam o anda Apollon’u Leucothoe’ye delicesine aşık eder. Apollon, Leyla’nın Mecnun’u Aslı’nın Kerem’i misali aşkından deli divane olur. Güneş tanrısı, aşk sarhoşluğuyla gitmesi gereken yerlere gitmez, kara kışa sebep olur, kimi yerde sevdiğini görmek için fazla kalır ışığıyla ortalığı yakar kavurur. Felâket üstüne felaket yaşanır.


Bir gece Apollon “Yetti gayrı!” diyerek Leucothoe’nin annesi kılığında onun odasına süzülüverir. Sonra özüne dönüp tüm haşmetiyle dikilir karşısına. Gönlünü çelmek için seslenir tüm karizmasıyla; ” Ölçen benim yılların uzunluğunu. Canlılara şifa dağıtan, bütün olayları gören ve görülmesini sağlayan evrenin gözüyüm. İnan bana beğendim seni!”


Sonra tahmin edeceğiniz üzere olanlar olur, birlikte olurlar. Bunu duyan saplantılı aşığımız Klytie, kıskançlıktan deliye döner. Herkese  olayı üzerine bin katarak anlatır ve babasına kızının biriyle aşnafişne yaptığını söyler. Leucothoe ne kadar yalvarsa da babası dinlemez, toprağa derince bir çukur kazar ve kızını içine gömer. Apollon deliye döner, üç gün üç gece kızı arar, bulamaz. Sonra gömüldüğü yerde bulur Leucothoe’yi ama nafiledir, kızı geri getiremez. Aşık olduğu zavallı prensesin bedenini sığla ağacına dönüştürür.


Sığla ağacının yağı günümüzde, kozmetik sektöründe güzellik için, yaraların iyileşmesi için vs kullanılır. Derler ki Leucothoe’nin bedeninde açılan yaraların kabuğu yaraları iyileştirmek için şifa olur, kabuğunun tütsüsü de kötü ruhları uzaklaştırır. Hatta güzelliği ile nam salmış Kleopatra, aşk ve güzellik iksiri olarak kullanmış. Ayrıca sığla ağacının yağı kokuyu içinde hapsetme özelliğinden dolayı günümüzde parfüm sanayisinde de kullanılmaktadır.


Yaaa efenim işte böyle. Saplantılı aşık Klytie’ye ne oldu diye sorarsanız: Apollon’u görebilmek için dokuz gün yemeden içmeden güneşi izlemiş, Tanrılar onun bu haline üzülüp acılarına son vermek istemişler. Önce kuruyup ince bir dala dönmüş vücudu, göbeğini sapsarı taç yaprakların kapladığı bir çiçek açmış başında. Başını sürekli güneşe çeviren ve güneş batınca boynunu büken günebakan çiçeğine (ayçiçeğine) dönüşmüüüş.

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  The Sacrifice of Iphigenia (Qurbankirina Iphigenia), François Perrier


Bütün hikayeyi anlatıp, bu sayede biraz da soluklandıktan sonra, yol boyunca “vay anasını” diyerek, konu hakkında konuşup, tanrıları çekiştirerek yolumuza devam ettik.


Sığla ağacı ve ayçiçeği gördüğünüzde artık sıradan gözlerle bakamayacaksınız 🙂


Çok sıcak, yola devam. Görüşmek üzere efenim, kendinize iyi bakın!